Gerontolog olduğum için yaşlanma ve yaşlılık benim mesleki alanımdır. Ancak bu meslek sadece yaşlananlarla ve yaşlılarla ilgilenmez. Aynı zamanda yaşlanamayanlarla ilgilenir ki, onlar da yaşlanabilsin, yaşlılığa erişebilsinler diye.
Yaşlanmayanlardan neyi anlıyorum? Bunlar doğal ve doğal olmayan sebeplerden dolayı yaşamları risk altında olan ve bu yüzden erken yaşta ölümle sonuçlanabilecek yaşam koşulları altında yaşayan bireyler veya bunların meydana getirdikleri gruplardır.
Son iki yıldır dünyayı kasıp kavuran COVID-19 salgını, bugün genç insanların yaşamını tehdit eden, yani onları yaşlanamayabilecekler grubuna dâhil eden bir salgındır. Bundan dolayı ölümler doğal mıdır, değil midir? Bunun cevabını vermek kolay değildir. Çünkü virüsün nasıl ve neden dünyaya yayıldığı konusunda birçok iddia vardır, ama kanıtları şimdiye dek ortaya konulamamıştır. Ben, koronavirüs ölümlerini doğal ve doğal olmayan ölümler şeklinde iki açıdan değerlendiriyorum. Doğal ölümlerden, her türlü tedbiri almasına rağmen yine de virüse yenik düşenleri ve yenik düşebilecekleri, buna karşın doğal olmayan ölümlerden korunma olanağı olmasına rağmen koronavirüsten korunmayıp ölenleri ve ölebilecekleri anlıyorum.
Koronavirüse karşı geliştirilen aşıları reddedenleri ikinci gruba dâhil ediyorum. Sağlık Bakanı her gün uyardığı halde aşı vurdurmaya karşı çıkan kişiler, sadece kendi yaşamlarını riske atsalar hiçbir şey demeye hakkımız yoktur. Kendi bileceği iş ister ölür ister yaşar, der geçeriz. Fakat bu kişiler başkalarının da hayatını tehlikeye soktukları için akıllarını başlarına alsalar iyi olur. Bırakın “toplumu”, kendi “ailelerini” de tehlikeye atıyorlar. Çünkü büyük ihtimalle aile üyelerine de telkinde bulunup, ipe sapa gelmez sebeplerle, komplo teorileriyle onların da aşı vurdurmasını engelliyorlar.
Sadece ABD’de 700.000’den fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan, ülkemizde de on binlerce can alan bu salgının şakası yok, ama sokakta gördüğüm manzara çok şaşırtıcı. İnsanlar sanki her şey normalmiş gibi hareket ediyorlar. Sarmaş dolaş, birbirine sarılıyor, yanak yanağa öpüşüyor, aynı bardaktan su içiyor, tokalaştıktan sonra elini ağzına burnuna götürüyor. İşte bunlar hem yaşlanamayabileceklerdir, hem de yaşlandırmayabileceklerdir. Dedelerimiz hazin koşullara uygun davranmayanlar için deliye her gün bayram deyimini kullanırlardı. Gerçekten etraf akılsızlarla dolu gibi görünüyor. Gün, vur patlasın çal oynasın, günü değildir. Deli olma, akıllı ol! Allah sana bir akıl vermiş, onu kullan!
Geçenlerde bir arkadaşım bazı kişilerin kısırlık yapıyor gerekçesiyle aşı olmadıklarından söz etti. Ağlanacak hale güldük, ama Türkiye’ye özgü bir mesele değilmiş meğer. Dün Almanya’da yaşayan bir dostum aradı, Almanların içinde de kısır yapıyor diye aşı vurulmayanların olduğunu söyledi. Delilik uluslararası bir hastalıktır, koronavirüsten daha beter. Koronavirüsü öyle veya böyle yeneceğiz, ama delilik kalıcıdır.
1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü de geride kaldı, artık yaşlanamayabilecekleri konuşabiliriz. Nasıl olsa yaşlıları yine es geçtik. Kimsenin umurunda bile olmadı. Sağlık Bakanlığının koronavirüs istatistiklerini vermesi de bu akılsızlara bir şey ifade etmiyor anlaşılan. Başka tedbirler gerekli. Sosyal yaşamda sert tedbirler şart. Aşı vurdurmayanların elini kolunu sallayarak, sanki hiçbir şey yokmuş gibi her yere girip çıkması önlenmelidir. Şimdi birileri çıkıp da özgürlükler kısıtlanamaz gibi bir sözde demokratlığa soyunabileceğini tahmin edebiliyorum, ama eğer başkalarını öldürmeye niyetli veya öldürme riski yaratıyorsa, o zaman özgürlük kısıtlanabilir. Kısırlık yapıyor diyorsa, ona şunu da sormak lazım: Mezarda çocuk mu yapacaksın?