Yaşlanma ve yaşlılığın topluma göre farklı görünümle-ri,gerontolojikliteratürde uzun süredir vurgulanmaktadır. Yaşlanmanın ve yaşlılığın kültürel boyutları Gerontoloji alanında son yıllarda giderek artmıştır. Bu-nun nedeni, ülkeler sınırlarının geçirgenliğindeki artışa dayandırılabilir.
Türkiye’nin de bundan etkilendiği bilinmektedir. Ülkemizde farklı kültürden gelen göçmenler çoğalmıştır. Dolayısıyla toplumumuzdaki yaşlı imgeleri üzerine eleştirel düşünme ve diğer kültürlerdeki yaşlılık potansiyelleri ve sınırlarının yorumlanması, yaşlanan toplumuz açısından önemli bir konudur (Kruse, 2011).
Son zamanlarda yapılan ampirik araştırmalar, yaşlılığa ilişkin kültürel yorum ve imgelerin, yaşlılığın toplumsal kurumsallaşmasında ve dolayısıyla sağlık hizmetlerine erişim isteğinde ve profesyonel yardımcıların tutumlarında önemli bir etkiye sahip olduğunu tekrar tekrar ortaya koymaktadır.Bu bağlamda, “Yaşlılığın simalarının” sunulduğu kültürel çeşitlilik ve bunların ardındaki yorumlar, Alman psiko-gerontologAndreasKruse tarafından incelenmiş ve mevcut bulgulardan yararlanılarak vurgulanmıştır.
Kültürel etkiler, yaşlılığın potansiyellerine ilişkin ampirik bilgi ve sosyal değerlendirme için deneyüstü bir çerçe-veyi temsil etmektedir. Yaşlanmanın “Biyomorfoz” olgu-su, kültürel olarak egemen olan tutum ve değer sistemine bağlı olarak, ya fizyolojik uyum yeteneğindeki az almalarla sınırlı kaldığı ya da aynı zamanda psikolojik ve sosyal gelişim potansiyellerinin de kaydedildiği ortaya çıkmaktadır.
Yaşlanmanın temelde etkilenebilir esnekliğine ilişkin biyolojik bulgular tarafsız bulguları temsil etmez, aksine sosyo-kültürel kabule tabidirler. Toplumumuzda yaşlılığa karşı belirli bir “Çekingenlik”tipik bir özellik olsa da, yaşlılıkta bağımsız bir yaşam tarzına yönelik planlar giderek daha fazla ön plana çıkıyor gibi görünüyor. Fakat “Kişisel sorumluluk”, “Paylaşılan sorumluluk” ve “Toplumsal sorumluluk” arasında denge kurmak büyük bir zorluk teşkil ediyor.
Sunulan bulgulara göre, örneğin:
• “Gençlik merkezli” kültüre sahip olan Brezilya'da, bu tür eğilimleri tespit etmek mümkün değildir.
• Buna karşılık Japonya'da yaşlılık, “Uzun süreli aktivite” ile karakterize edilen, ancak normatif olarak “Doğal bir süreç” olarak bağımlılıkla ilişkilendirilen anlamlı bir yaşam evresi olarak görülmektedir.
• Fransa'da kuşaklar arası ilişkinin daha dengeli olduğu ve yaşlılara yönelik bakımın daha “Bireyselleştirildiği” görülmektedir.
• Sosyal refah yapısıyla Norveç, öncelikle “Yaşlılara saygı” ve “Büyük sorumlulukla” yaklaşılan Avrupa ülkesi olduğunu kanıtlıyor.
Bu bulgular, sağlık çalışanları arasındaki yaşlı imgeleri-nin uluslararası bağlamda karşılaştırmalı olarak ince-lenmesinin aciliyetini de ortaya koymaktadır (Kruse, 2011).
Kültürümüzle övünmekle yetinmemeliyiz, aynı zamanda yaşlılığımıza yönelik tecrübeler ve davranışlarımız üzerindeki etkilerini daha iyi kavramalıyız. Demografik değişimlerin arka planındabunun önemi giderek artmaktadır.
Böyle düşünüyor Gerontoloji… bizden söylemesi.
[1] Kruse, A. (2011). DieDeutungvonPotenzialenundGrenzendesAlters in anderenKulturenalsGrundlagekritischerReflexion der Altersbilder in unsererGesellschaft (s. 189-215), Remmers, H.,Pflegewissenschaft im interdisziplinärenDialog. EineForschungsbilanz. V&R unipress: Göttingen.