Yalnız kaldığınızda, siz de zaman zaman eski günlere, anılarınıza yolculuk yapar mısınız? Gençken insan eskiye değil, daha çok geleceğe yönelik hayaller kurar. Fakat belli bir yaştan sonra hem geleceğe, hem de geçmişe bakar. Geriye kalan zamanını daha bilinçli şekilde planlayabilmesi için, orta yaşlardan itibaren yaşamının ara bilançosunu çıkarması gerekir. Eskiyi hatırlayabilmesi, insan hafızasının en önemli yeteneklerinden biridir.
Hafızanın, yaşlılıkta merkezi nitelikte önemi, insanın, kimlik ve bağımsızlığının ayakta kalmasını sağlamasına yaptığı katkıyla açıklanmaktadır. Dolayısıyla hafıza veya hatırlama yeteneği, insanın, ömür boyu gelişmesi bakımından belirleyici bir önem kazanmaktadır. Genel Psikoloji, hatırlama ve öğrenmenin farklı boyutları arasında ayırım yapar. Fakat genel olarak değerlendirdiğimiz takdirde, insan daima tecrübelerinden ve bilgilerinden öğrenir, bunları aklında tutar ve tecrübelerini tekrar hatırlayarak (Martin & Kliegel, 2005, S.152) , bireysel yargılarına dayanan kendi geleceğiyle ilgili planlar tasarlar.
Diğer taraftan gelecekle ilgili planlarımızı yaparken, yararlanacağımız bilgi ve tecrübelerin, sadece kendimize ait olmaları gerekmez. Başkalarının edindikleri tecrübe ve bilgilerden de yararlanmak gerekir. Bu açıdan bakıldığında şiirler, şairlerin kendi ve başkalarının tecrübe ve bilgilerinden öğrendiklerini, yaşamlarının belli bir anında hatırlayıp, bundan etkilenerek hislerini yazması, yani o anki duygularını kâğıt üzerinde “dondurup” kalıcı hale getirmesidir, denilebilir.
Ünlü şairlerimizin pek çoğu doğrudan veya dolaylı olarak yaşlılık konusunu işlemiştir. Yaşam tecrübelerine ve bilgilerine dayanan, yaşlılıkla bağlantılı duygularını silinmeyecek şekilde kâğıda aktararak, hislerini topluma mal ederek, nesillerin bunlardan kazançlar elde etmelerine vesile olmuşlardır. Aynı dönemde yaşamış olan birçoğunun, yaşlılık konusunu aralarında tartışıp tartışmadıklarını bilmiyorum, ama şiirleriyle bir işletişim kurduklarını düşünüyorum.
Şimdi hayal gücümüzü kullanıp (ki bu da insan hafızasının bir özelliğidir), şairlerimizden bir kısmının, gaz lambasının loş ışığıyla aydınlanan odadaki zamanın yıprattığı sandalyeler ve masa etrafında toplandıklarını, ince belli bardaklarından çaylarını yudumlarken, kaleme aldıkları şiirleri vasıtasıyla sohbet ettiklerini hayal edelim. Hepimizin tanıdığı mısralardan oluşan bu hayali sohbetten ben zevk aldım ve kendimce bazı sonuçlar çıkardım. Şimdi sizleri onlarla baş başa bırakıyor, söylediklerini dikkatle dinlemenizi tavsiye ediyorum (Şiirlerin alıntı yapıldığı kaynak kitap: Evliyagil & Oğuzcan, 1961) .
Çayından bir yudum daha alarak, Yahya K. Beyatlı Ziya Osman Saba’ya dönerek:
“Günler kısaldı. Kanlıcanın ihtiyarları
Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları” deyince Saba’nın cevabı hazırdır:
“Alın yazısı hepsi… Kısmet…
Ha yazı ha kışı geceyle gündüzün,
Kim bilir, kaç günü kaldı ömrümüzün?”
Karamsar havayı dağıtmak için olsa gerek, Munis F. Ozansoy lafa girip şöyle der:
“Keyfimce bir sema, yine keyfimce bir deniz,
Dünya benim tasarladığım resim gibi,
Her şey bu anda tıpkı hayal ettiğim gibi.”
Fakat hayatı ve insanı iyi tanıyan Ş. Avni Ölez, Ozansoy’un iyimserliğine itiraz eder:
“İnsan kardeşim
Düşlerinin tümünü iyiye yorma
[…]
Sevinçlerine gizlenip durma
Seni acılarından tanıyorum.”
Odanın loş ışığı Faruk N. Çamlıbel’in:
“Yerlerde gezen hatıralar var korulukta,
Yapraklar, atılmış nice mektuplara eşittir.” sözleriyle sanki biraz daha kararır. Bu sözler Mithat C. Kuntay’ı eski günlere sürükler, anılarını depreştirir:
“Şimdi siz inanmazsınız amma bu serâbın,
Sahilleri var, ayları ve yıldızları vardı.”
Cevdet K. Solok da çocukluğunu anımsayıverir ve kendi kendine sorar gibi yaparak:
“Ne oldu çocukluğum?
Köşelerinde nefes nefese koşuştuğum odalar?”
Realite giderek şairlerin üzerinde egemen olmaya başlar, artık ne çocukluk, ne de keyfince bir deniz ve sema kalmıştır. K. Kâmi Kamu, hepsinin düşündüğünü dile getirir:
“Başıma ak düştü geçen baharla,
Kalbim kafam gibi örtülü karla.”
Ahmet M. Dranas’ın hepsine bir tavsiyesi vardır:
“Aynalara bakma, aynalar fenalık.
Denizi, sonsuz olanı düşün artık.”
Fakat insanın yaşı ne olursa olsun, yaşamak güzel olduğu için Hamit M. Selekler, sonsuzluğu düşünmektense, başka şeylerle meşguldür. Bir taraftan eski günler, diğer taraftan yalnızlık, onun yaşama duyduğu özlemi elinden alamamıştır:
“Günlerdir pencere önünde durup
Bahar sabahını beklemekteyim.”
Bahar lafını işiten Mithat C. Kuntay’ın aklına birden bire zaman kavramı gelir ve yine söz eski günlere gelip dayanır:
“Ben böyle değildim, bu deniz böyle değildi:
Bambaşka bir unsurdu, kımıldardı, akardı.”
Halit F. Ozansoy biraz da alaycı bir tavırla Kuntay’a anımsatır:
“Sular gene o sular, kıyı gene o kıyı,
Gene çamlar dinliyor uzaktan bir şarkıyı,”
Bunun üzerine Necip F. Kısakürek:
“Akşamı getiren sesleri dinle,
Dinle de gönlümü alıver gitsin.”
Bunun üzerine Ahmet Haşim:
“Akşam, yine akşam, yine akşam,
Göllerde bu dem bir kamış olsam.” deyince, o ana dek hep dinleyen Ahmet K. Tecer lafa karışır:
“Geceleyin bir ses böler uykumu
İçim ürpermeyle dolar – Nerdesin?”
Ürpermenin sonuca bir etkisi olamayacağını düşünmüş olacak ki K. Kâmi Kamu arkadaşlarına dönerek:
“Korku bilmez ölümden,
Her gün yeniden ölen,”
Bu sözler eski aşkları, sevgilileri anımsatır. Halit F. Ozansoy:
“Ah artık görmüyorum, eridi mi ne oldu,
İri yeşil gözlerde gördüğüm pırıltıyı.”
Necip F. Kısakürek:
“Saçlarımdan tutup kor gözlerinle
Yaşlı gözlerime dalıver gitsin.”
Ve yalnızlığın verdiği kederle C. Sıtkı Tarancı’nın aklına ölüm gelir:
“Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur.
Ah, aklımdan ölümüm geçer;”
Yahya. K. Beyatlı bunu işitir de durur mu?
“Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
[…]
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti, dönen yok seferinden.”
Memnuniyet mi? Nereden biliyoruz dercesine C. Sıtkı Tarancı:
“Öldük, ölümden bir şeyler umarak.
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü.” deyince artık bu laflardan canı iyice sıkılan Orhan S. Orhon, bu sohbete bir nokta koymaya çalışır:
“Dostlarım anmayın artık adımı,
Siliniz gönülden eski yâdımı,
Kırınız sonuncu itimâdımı;
Ölünce beni bir daha aldatın.” der.
Böyle okur, anlar ve aktarır Gerontoloji, bizden söylemesi…