GERONTOLOJİK BAKIŞ

Yaşlı Bakımında Yeterlilik Modeli

Türkiye, dünya toplam nüfusunun %1’ine denk gelen 85,7 milyonluk nüfusuyla, büyüklüğüne göre 194 ülke arasında 18.sırada yer almaktadır. Çocuk nüfus oranı dünya ortalaması 2024 yılında %29,6 iken, Türkiye’de çocuk nüfus oranı %25,6’dır. Türkiye’de genç nüfus oranı da %14,9 ile dünya genç nüfus ortalamasının (%15,6) altına düşmüştür. Yaşlı nüfus oranı Türkiye’de %10,6’ya çıkmıştır ve önümüzdeki yıllarda bu oranın artacağı tahmin edilmektedir. Doğurganlık hızı ise, tarihimizdeki en düşük seviyesine (1,48) gerilemiştir (TÜİK, 9.7.2025)1.

Avrupa Birliği ülkeleriyle karşılaştırıldığında, en yüksek çocuk nüfus oranına, en yüksek genç nüfus oranına ve en düşük yaşlı nüfus oranına sahip olmamız, sadece ufak bir tesellidir. Çünkü demografik değişimler, bu durumların da yakında değişebileceği sinyalini iletmekledir.

Son günlerde bazı uzmanlar, nüfusumuzun 2100 yılında 25 milyona düşebileceğini dile getirmektedir. Böyle giderse, nüfusumuzun belirtilen dönemde azalma eğilimine geçebileceği öngörüsüne katılıyorum, ama bu uzmanların çok abartılı bir tahmin ileri sürdüklerini düşünüyorum. Bugüne kadar, hiçbir ülkenin nüfusu 75 yılda %70 azalmamıştır. Nüfusumuzun 75 yılda 25 milyona gerilemesi demek, yılda yaklaşık 1 milyon kişinin ölmesi ve bunların yerine hiçbir yeni hayatın geçmemesi demektir; yani doğumlar “Sıfır” seviyesine gerilemelidir.  

Yaşlı nüfusa, tıpkı olası bir III. Dünya Savaşına hazırlanır gibi hazırlanmalıyız ve askeri jargonla ifade edecek olursam, yaşlı nüfus konusunda teyakkuz halinde olmak zorundayız. Çünkü nüfusumuzun yaşlanması, toplumumuzda istenmeyen köklü değişimlere ve sorunlara yol açabilecek bir gelişmedir. Aile, eğitim, istihdam, yaşlı bakımı, sağlık sorunları ve daha birçok alanda, etkisi şimdiden hissedilmektedir.

Burada özellikle bir konuya değinmeden geçmek istemiyorum: Bizim acilen iyi bir bakım sektörünü ayağa kaldırmamız gerekiyor. Çünkü nüfusumuzun yaşlanması, aynı zamanda günlük hayatın üstesinden tek başına gelemeyen yaşlıların çoğalmasına da yol açıyor.

Şimdilik aileler, kendi yaşlısının bakımını üstlenmektedir, ama bu durum gelecek için bir garanti değildir. Bugün birçok aile yaşlısının bakımını çok zor koşullar altında yapabiliyor ve birçoğu, bunu istemeyerek, yani zoraki yapıyor. Çünkü hayat şartları, onların yaşlısına olan sevgi ve saygısını da adeta bir kurt gibi kemiriyor.

Türkiye’de huzurevleri ve bakımevleri yöneticilerine sorulduğunda ise, en iyi ve kaliteli hizmeti verdiklerini söyleyeceklerdir. Tesislerini gösterecekler, temizlikten, yemeklerin kalitesinden söz edecekler, kurumlarında yaşayan yaşlıların, bundan ne kadar memnun olduklarını anlatacaklardır. Ancak bu konuda bilimsel bir araştırma yapmak istediğimizi, kurum sakinleri ve personeliyle görüşmek istediğimizi söylediğimizde, hiçbiri buna yanaşmıyor. Neden acaba? Yaşlı insanların çoğu ne huzurevini, ne de bakımevini tercih etmiyorlar. Bu bir tesadüf değildir. Bütün ülkelerde durum aynıdır. Ardındaki sebeplerin detaylıca araştırılması gerekmektedir.

Yaşlılar ve aileleri açısından huzurevleri ve bakımevleri, aslında “Son çare” olarak kabul ediliyor. Başka bir seçenek kalmadığında, yaşlılarını mecburen bu kurumlara yerleştiriyorlar. Bu zorunluluğun nedeni, huzurevi ve bakımevi sakinlerinin ihtiyaçlarına cevap verememekten veya geçmişteki kötü tecrübelerin bugüne yansımasından kaynaklanabilir.

Bazı huzurevlerinde ve bakımevlerinde engellilere ve yaşlılara yapılan eziyetler, zihinlerden hâlâ silinmemiştir. Tabii ki hepsini bu şekilde değerlendirmek doğru olmaz. Kurunun yanında yaşların da yanmasına izin verilmemelidir. Ancak kuruları da tespit edip, yaşlardan ayırmak lazım. Bu yüzden gerontolojik araştırmalar yapmak şarttır.

Şu da önemli bir konu olarak karşımıza çıkıyor: Türkiye’de huzurevleri ve bakımevleri “Noksanlık modeli” ile çalışmaktadır. Bu nedenle huzurevi ve bakımevi yöneticileri, genellikle işlev kaybından, hareket kaybından, zihinsel kayıplardan söz ediyor ve bunları öne çıkararak, kendilerini bu “Boşlukları” dolduran aktörler olarak görüyorlar.

Gerontoloji ise, buna tamamen karşı çıkan, yaşlı bakımında “Yeterlilik modelini” odak noktaya koymaktadır. Bu modelde, bireyin noksanlıkları değil, aksine mevcut olan yetenekleri, bakım eylemlerinin merkezinde yer almaktadır.

Ender hallerde bakıma muhtaçlık, bireyin tüm yeteneklerinde kayıplar yaratır. Daha ziyade, bakıma muhtaç bireylerde, her zaman henüz yitirilmemiş beceri ve yetenekler mevcuttur. Yeterlilik modeli, yaşlı bakımında mevcut yetenek ve becerilerin korunmasını ve geliştirilmesini ön plana koymaktadır.

Ülkemizde hızlı gelişen demografik dönüşüm ve toplumsal dönüşüm süreçleri dikkate alındığında, bunlara uygun cevaplar verebilen bir bakım sisteminin yaratılması ve geliştirilmesi, kaçınılmaz ve gerekli bir sonuç olarak önümüzde duruyor.

Şimdiye dek bu probleme etkin çözümler getirememiş olmamız ise, gelecek açısından büyük bir tehdit yaratıyor. Böyle düşünüyor Gerontoloji ve Gerontologlar. Bizden söylemesi…

Yayın Tarihi
27.08.2025
Bu makale 61 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!