"Hepimiz tiyatro yapıyoruz" sözü, genellikle sosyoloji, felsefe ve edebiyat gibi alanlarda kullanılan bir metafordur. Bu ifade, insanların hayatlarını bir sahne gibi düşünmek ve bu sahnede roller üstlenerek, toplum içinde etkileşimde bulunmalarını ifade eder. Bu metafor, insanların çeşitli durumlar ve ilişkiler içinde farklı roller üstlendiklerini belirtir. Her biri, bir sahnede oyuncu gibi performans sergilerken, izleyiciler (toplum) tarafından algılanan bir kimlik ve rol ile temsil edilirler. Bu ifade aynı zamanda, insanların yaşamlarını seçimler ve kararlarla şekillendirirken, bir tür performans sergilediklerini de vurgular. İnsanlar, belirli bir rolü oynamak için kostümler giyer, replikleri ezberler ve sahnede belirli bir davranış sergilerler. Ancak gerçekte, bu rollerin arkasında birçok farklı duygu, düşünce ve deneyim bulunabilir.
Sevgi, insanların birbirine duyduğu derin bir duygudur ve genellikle bir bağlılık, şefkat ve saygı hissi içerir. Sevgi, fiziksel veya duygusal olarak yakınlık hissetmekle birlikte, sadece romantik ilişkilerde değil, aynı zamanda aile üyeleri, arkadaşlar ve toplumun genelinde diğer insanlarla da paylaşılabilir.
Sevgi, karşılıklı anlayış, destek ve kabul içeren sağlıklı ilişkilerin temelidir. İki kişi arasında sevgi varsa, birbirlerini olumlu yönde desteklerler, zor zamanlarda birbirlerinin yanında olurlar ve birlikte büyürler. Ancak sevgi, sadece mutluluk ve neşe anlamına gelmez; aynı zamanda fedakârlık, sabır ve anlayış gerektiren bir bağlılık duygusudur.
Sevginin farklı türleri vardır, örneğin romantik sevgi, aile sevgisi, arkadaşlık sevgisi ve toplumsal sevgi gibi. Her tür sevgi, farklı şekillerde ifade edilebilir ve farklı duygusal gereksinimleri karşılar. Ancak temelde sevgi, insan ilişkilerini güçlendiren ve hayatımızı anlamlı kılan bir duygudur.
Bunlar sevginin psikolojik perspektiften anlamını yansıtıyor. Konuya bir de sosyolojik perspektiften bakalım:
- İnsanları seviyor musunuz?
- Hayvanları seviyor musunuz?
- Yaşlılara saygı duyar mısınız?
- Tabiatın korunmasını ister misiniz?
Çoğunluk bu ve benzeri sorulara genellikle “evet” diyecektir. Çünkü vereceği cevabın, soruyu soran tarafından önceden tasarlanmış olduğunu, yani beklediği belli bir cevabın olduğunu kabul edecektir ve karşı tarafın beklentisine uygun bir cevap vermek zorunda olduğunu düşünecektir.
Neden böyle düşünecektir? Bu durum, sosyal norm ve beklentilerin insanların davranışlarını etkilediği gerçeğine dayanmaktadır. Bir kimse, “İnsanları seviyor musunuz?” sorusuna “evet” demek isteyebilir, çünkü bu toplumsal olarak kabul edilen, reddedilmeyeceği kesin olan ve böylece olumlu olarak değerlendirilecek bir cevaptır. Bu cevabı veren kişi, çevresi tarafından terslenmeyeceğini, kendisine karşı çıkılmayacağını, kendisine itiraz edilmeyeceğini düşünecektir. Ve bu düşüncesi genelde doğrudur. Toplumda sevgi ve bağlılık gibi değerlerin önemli olduğu düşünülürse, insanlar bu tür bir soruya “evet” demeyi tercih edecektir. Ancak kişinin gerçek içsel hislerini ölçmek zordur ve bu tür bir genelleme yapmak mümkün değildir.
Herkes farklıdır ve farklı düşüncelere, duygulara ve deneyimlere sahiptir. Bu nedenle, bir kişinin verdiği cevabın arkasındaki motivasyonlar kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Çoğu kişi toplumsal beklentileri gözeterek cevap verirken, az da olsa diğerleri içtenlikle hissettiklerini ifade edecektir.
Bu nedenle, bir kişinin “evet” demesi, gerçeği söylediği anlamına gelmeyebilir. Daha ziyade insanlar sosyal dinamikler ve beklentiler arasında denge kurmaya çalışır.
- K. Beye, “Bir insanı sevdiğinizde ne yaparsınız?" diye soruldu.
- "Onun bir taslağını çıkarırım," dedi K. Bey, "ve onun ona benzemesini sağlarım."
- "Kimin? Taslağın mı?"
- "Hayır" dedi K. Bey, "İnsanın." [1])
Berthold Brecht'ten yapılan bu alıntı, insanların sevdikleri kişilere olan yaklaşımını ve onları nasıl şekillendirdiklerini yansıtmaktadır. K. Bey’in, sevdiği insanın bir "taslağını çıkardığı" ifadesi ve onun ona benzemesini sağlamaya çalıştığını belirtmesi, sevilen kişinin istenen niteliklere sahip olması için çaba gösterme ve onu kendi ideallerine yaklaştırma isteğini yansıtıyor.
Sevilen kişiyi kendi görüşlerine ve isteklerine uydurma düşüncesi, kimileri için romantik bir jest gibi görünebilir, diğerleri için kontrolcü ve bencil bir yaklaşım olarak algılanabilir. Bu alıntı, insan ilişkilerinde güç dinamiklerini ve kişisel arzuların başkaları üzerindeki etkisini sorgulamak için bir başlangıç noktası olabilir.
Yaşlı insanlar yaşamları boyunca birçok farklı rol ve kimlik üstlenmiştir. Bu nedenle gençlere kıyasla (varsayım olarak) daha çeşitli maskeler takabilecekleri düşünülebilir. Ancak bu durum yaşlılara özgü olmayıp, insan yaşamının her evresinde geçerlidir.
Hayatın farklı aşamalarında, insanlar farklı roller üstlenirler ve çeşitli maskeler takarlar. Örneğin, bir kişi iş yerinde profesyonel bir rol oynayabilirken, evde aile içinde farklı bir kimlik sergileyebilir. Aynı şekilde, bir kişi arkadaşlarıyla veya toplum içinde farklı bir rol ve kimlik benimseyebilir.
Yaşlı insanlar, yaşamlarının uzunluğu nedeniyle daha fazla deneyim biriktirirler ve bu deneyimlerin bir sonucu olarak birçok farklı rolü deneyimleyebilirler. Ayrıca yaşlanma süreciyle birlikte yaşam deneyimi ve olgunluk artar, bu da kişinin farklı rolleri daha iyi anlamasına ve içselleştirmesine yardımcı olabilir. Ancak yaşlı insanların diğer yaş gruplarından daha fazla maskeler takması veya roller üstlenmesi bir genelleme değildir. Her bireyin deneyimleri ve yaşam tarzı farklıdır, bu nedenle kimin ne kadar çok rol benimsediği bireysel farklılıklara bağlıdır.
Böyle buyuruyor Gerontoloji., bizden söylemesi…
[1]) Berthold Brecht:Geschichten vom Herrn Kneuer, tercümesi: Kneuer Bey’in Hikayeleri.