Türkiye'nin modernleşme süreci boyunca geliştirdiği sosyal politikalar, bazı durumlarda toplumda ekonomik ve kültürel eşitsizliklerin artmasına yol açtığı, yani, bu süreçte hayata geçirilen sosyal politikalar, her ne kadar toplumsal refahı artırmak ve kalkınmayı sağlamak amacıyla tasarlanmış olsa da, bazı kesimlerde istenmeyen sonuçlara neden olmuş olabilir.
Türkiye'de modernleşme, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinden başlayarak, Cumhuriyet'in kuruluşuyla birlikte hızlanmış ve özellikle Batı'ya yönelmiş bir kalkınma modeli benimsemiştir. Bu süreçte eğitim, hukuk, ekonomi, sosyal yaşam gibi alanlarda köklü reformlar yapılmıştır. Ancak bu modernleşme süreci merkeziyetçi bir yaklaşımla yürütülmüş ve toplumun farklı kesimlerinin ihtiyaçlarına her zaman eşit şekilde cevap verilememiştir. Eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi alanlardaki sosyal politikalar, çoğu zaman büyük şehirlerde ve ekonomik olarak daha gelişmiş bölgelerde yoğunlaşmıştır. Kırsal kesim ve geri kalmış bölgeler bu süreçten yeterince fayda sağlayamamıştır. Aynı şekilde, bazı politikalar toplumun belirli kesimlerine (örneğin, şehirli, eğitimli kesimlere) daha fazla imkân sunarken, kırsal ve düşük gelirli kesimlerin, bu politikalardan yeterince yararlanamaması durumuyla karşı karşıya kalınmıştır.
Merkezi sosyal politikaların, coğrafi ve ekonomik anlamda daha az gelişmiş bölgelerde yaşayan insanların, ekonomik kalkınmadan yeterince faydalanamamasına yol açmıştır. Bu da gelir dağılımında dengesizlikler ve ekonomik eşitsizlikler yaratmıştır. Örneğin, Batı bölgeleri yatırım ve kalkınma politikalarından daha çok faydalanırken, Doğu bölgeleri ekonomik olarak geride kalmıştır.
Modernleşme politikalarının bazıları, belirli bir kültürel modelin (genellikle Batılılaşma) topluma dayatılmasını içermiştir. Bu durum, farklı kültürel kimliklerin ve geleneklerin dışlanmasına veya marjinalleşmesine yol açmıştır. Örneğin, laikleşme süreci, bazı dini veya geleneksel yaşam tarzlarını dışlayıcı bir rol oynamış ve bu kesimlerin kültürel olarak kendilerini yabancılaşmış hissetmelerine yol açmıştır.
Türkiye'nin modernleşme süreci boyunca geliştirilen sosyal politikaların, yaşlanma ve yaşlılık açısından da sonuçları olmuştur. Sosyal güvenlik politikalarının büyük ölçüde şehir merkezlerinde ve ekonomik olarak gelişmiş bölgelerde yoğunlaşması, kırsal kesimde yaşayan ve sosyal güvenlik sistemine erişimi sınırlı olan yaşlıların, ekonomik olarak dezavantajlı hale gelmesine neden olmuştur. Özellikle tarım sektöründe çalışan ve kayıt dışı istihdam edilen kişiler, emeklilik hakkına ulaşmakta zorlanmış ve yoksulluk riskiyle karşı karşıya kalmıştır.
Kalkınma politikalarından Batı bölgeleri daha fazla yararlanırken, kırsal bölgelerde yaşayan yaşlılar ekonomik olarak geride kalmıştır. Bu durum, yaşlı nüfusun yaşam kalitesinde bölgesel farklılıklara yol açmıştır. Örneğin, sağlık hizmetlerine erişimde veya sosyal hizmetlerden yararlanmada, kırsal alandaki yaşlılar daha çok zorluk çekmektedir.
Modernleşme sürecinde Batılılaşma modelinin benimsenmesi, geleneksel yaşam tarzlarının ve kültürel kimliklerin marjinalleşmesine yol açmıştır. Yaşlılar, genellikle bu geleneksel değerlerin taşıyıcıları olduğu için, bu kültürel dönüşüm sürecinde kendilerini dışlanmış hissedebilir. Özellikle kırsal kesimlerdeki yaşlılar, modernleşme ile gelen yeni yaşam biçimlerine uyum sağlamakta zorlanabilir ve toplumsal hayatta daha izole olmalarına neden olabilir.
Modernleşme ile birlikte aile yapısında da değişiklikler yaşanmıştır. Geleneksel geniş aile yapısının yerini, daha çok çekirdek aile yapısı almış, bu da yaşlıların aile içinde destek bulma imkânlarını azaltmıştır. Aile yapısındaki bu değişim, yaşlıların bakım ve sosyal destek ihtiyaçlarının karşılanmasında yetersizliklere yol açmıştır.
Modernleşme sürecinde sağlık hizmetlerine erişim büyük şehirlerde daha kolaylaşmış, kırsal kesimde ise yetersiz kalmıştır. Yaşlılar, sağlık hizmetlerine erişimde ciddi zorluklarla karşı karşıyadır ve özellikle kırsal bölgelerde, sağlık sorunlarının artmasına ve yaşam kalitesinin düşmesine neden olmaktadır.
Yaşlılara yönelik sosyal hizmetler, büyük şehirlerde yoğunlaşırken, kırsal bölgelerde yaşayan yaşlılar, bu hizmetlerden yeterince faydalanamamıştır. Bu durum, yaşlıların sosyal izolasyonunu artırmış ve yaşlı bakımında aileye daha fazla yük binmesine yol açmıştır.
Modernleşme ile birlikte, yaşlıların geleneksel toplumdaki saygınlığı ve statüsü de değişime uğramıştır. Geleneksel toplumda, bilgelik ve deneyimle ilişkilendirilen yaşlılar, modern toplumda bu statülerini kısmen kaybetmiştir. Özellikle hızlı toplumsal değişim ve genç kuşakların modernleşme süreçlerine daha hızlı uyum sağlaması, yaşlıların sosyal statülerinin zayıflamasına yol açmıştır.
Yaşlıların marjinalleşmesi ve ekonomik dezavantajlarla karşı karşıya kalması, ülkemizin modernleşme çabalarının istenmeyen sonuçlarından biridir. Bu nedenle, yaşlılık politikalarının kapsayıcı ve eşitlikçi bir şekilde yeniden ele alınması, toplumsal bütünleşme ve refahın sağlanması açısından önemlidir.
Böyle düşünüyor Gerontoloji… Bizden söylemesi!