Elbette Gerontolog olup politikayla ilgilenmemek de mümkündür. Ancak bu genellikle tavsiye edilmez. Bunun nedeni, Gerontolojinin yaşlanma ve yaşlılık konularını ele alması ve bu konuların çoğunlukla toplumsal, ekonomik ve politik boyutlarının bulunmasıdır. Yaşlı bireylerin haklarını savunmak ve bu hakları koruyan politikaların oluşturulmasına katkıda bulunmak, Gerontologların ilgi alanındadır. Sosyal güvenlik, sağlık hizmetleri, bakım hizmetleri gibi konular, politikalarla doğrudan ilişkilidir. Yaşlanma süreci ve yaşlı bireylerin karşılaştığı zorluklar konusunda, toplumu bilinçlendirmek için politikalar önemli bir araçtır.
Gerontologlar, yaşlıların toplumsal yaşama daha fazla katılabilmesi için farkındalık yaratabilirler. Yaşlanma üzerine yapılan araştırmaların sonuçlarının politika yapıcılar tarafından dikkate alınması, bu araştırmaların toplum üzerinde daha geniş etkiler yaratmasını sağlar. Gerontologlar, bilimsel bulguların politika oluşturma süreçlerine dâhil edilmesi için çalışmalıdırlar. Yaşlılıkla ilgili projelerin ve araştırmaların finansmanı genellikle devlet politikalarına ve bütçe kararlarına bağlıdır.
Gerontologlar, bu kaynakların adil ve etkili şekilde dağıtılmasını sağlamak için, politika yapıcılarla iş birliği yapabilir. Gerontologların politikayla ilgilenmesi, yaşlıların yaşam kalitesini artırmak ve yaşlanma sürecine dair toplumsal yaklaşımları geliştirmek açısından büyük önem taşır. Ancak kişisel tercihler ve kariyer hedefleri doğrultusunda, Gerontologlar politikadan uzak durmayı seçebilir. Bu durumda, çalışmaları daha çok bireysel danışmanlık, akademik araştırma veya hizmet sunumu gibi alanlarda yoğunlaşır.
Sadece Gerontologlar için değil, herkes için sorunlu olan, Edward de Bono'nun (2002) kaleme aldığı eserinde, dile getirdiği "Çatışmacı Sistem" kavramıdır. Bu kavram, modern toplumun neredeyse her alanında derinlemesine yer etmiş bir anlayışı yansıtmaktadır. “Felsefemiz ve pratiğimiz, iki karşıt görüşün birbiriyle savaştığı ‘çatışmacı sisteme’ takıntılıdır. Kavgaları, tartışmaları, muhalefeti ve diyalektiği içerir. Bu yöntem politikaya, hukuk sistemine, ticari kararlara ve günlük yaşama nüfuz etmiştir. Karşıt görüşler çatıştığında iyi olanın kazanacağına gerçekten inanıyoruz. Aslında bu artık değişim yaratmanın tek yöntemi olmuştur.” (de Bono, 2002, s. 109).
De Bono, felsefi ve pratik yaklaşımlarımızın, büyük ölçüde iki karşıt görüşün birbiriyle savaştığı bir sisteme dayandığını belirtir. Ben burada, çatışmacı sistemin kökenleri, etkileri ve alternatif yaklaşımlar üzerine kısa bir değerlendirme yapacağım.
Çatışmacı sistem, iki zıt görüşün sürekli olarak çatıştığı ve bu çatışmadan doğru olanın galip geleceği inancına dayanan bir sistemdir. Bu sistem, Hegelci diyalektik anlayıştan beslenir ve tez-antitez-sentez üçlüsünü esas alır. Hegel’e göre tarihsel ve düşünsel gelişim, karşıt güçlerin çatışmasıyla ilerler. Bu anlayış, Karl Marx tarafından da benimsenmiş ve sınıf mücadelesi teorisinin temelini oluşturmuştur.
De Bono, çatışmacı sistemin sadece felsefi bir kavram olarak kalmayıp; politika, hukuk, ticaret ve günlük yaşam gibi pek çok alana nüfuz ettiğini belirtir. Politikada muhalefet partilerinin iktidara karşı sürekli bir mücadele içinde olması, hukuk sisteminde savunma ve iddia makamlarının karşı karşıya gelmesi, ticarette rekabetin sürekli vurgulanması, bu sistemin örnekleridir. Günlük yaşamda ise, bireylerin fikir ayrılıkları üzerinden çatışması ve bu çatışmalardan bir sonuca ulaşma çabası yaygındır.
Politik sistemlerde, özellikle demokratik rejimlerde, muhalefet ve iktidar arasındaki çatışma, siyasi ilerlemenin ve karar almanın temel mekanizması olarak görülür. Bu husus, yasaların çıkarılması, politikaların oluşturulması ve toplumun yönlendirilmesi açısından kritik bir rol oynar. Ancak bu çatışmalar sıklıkla kutuplaşma ve toplumsal gerilime yol açar.
Hukuk sisteminde ise adaletin sağlanması, savunma ve iddia makamlarının karşılıklı mücadelesiyle gerçekleşir. Bu yöntem, gerçeğin ortaya çıkarılması ve adil bir sonuca ulaşılması için önemli bir yöntemdir. Ancak bu çatışma yöntemi, zaman zaman uzlaşmazlıkları ve hukuk sisteminin yavaş işlemesini de beraberinde getirir.
Ticaret dünyasında rekabet, yenilikçiliğin ve gelişmenin itici gücü olarak kabul edilir. Şirketler, pazar payını artırmak ve kâr elde etmek için sürekli olarak rakipleriyle mücadele eder. Bu rekabet ortamı, tüketicilere daha iyi ürün ve hizmetlerin sunulmasını sağlarken, aynı zamanda agresif ve etik dışı uygulamaların da ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.
De Bono, çatışmacı sistemin modern toplumda değişim yaratmanın tek yöntemi olarak görüldüğünü ve bunun sorunlu bir yaklaşım olduğunu savunur. Çatışma, her zaman yapıcı sonuçlar doğurmaz ve genellikle kaynakların verimsiz kullanılmasına, enerjinin boşa harcanmasına ve toplumda kutuplaşmalara yol açar. De Bono, bu nedenle daha işbirlikçi ve yaratıcı çözümlere odaklanan alternatif yaklaşımların benimsenmesini önerir.
Çatışmacı sistemin yerini alabilecek alternatif yaklaşımlar arasında; iş birliği, diyalog ve yaratıcı düşünme yöntemleri öne çıkar. Bu yaklaşımlar, karşıt görüşlerin çatışması yerine, ortak hedefler doğrultusunda birlikte çalışmayı ve çözüm üretmeyi teşvik eder. İş birliği, farklı tarafların ortak bir hedefe ulaşmak için birlikte çalışmasını gerektirir. Diyalog ise, taraflar arasında açık ve yapıcı bir iletişimin kurulmasını sağlar. Bu yaklaşımlar, çatışmanın yerini alarak, daha sürdürülebilir ve yapıcı sonuçlar doğurabilir.
De Bono’nun kendisi tarafından geliştirilen yaratıcı düşünme yöntemleri, bireylerin ve grupların problem çözme süreçlerinde daha esnek ve yenilikçi olmalarını sağlar. Bu tür yaklaşımlar, geleneksel çatışma yöntemlerine alternatif olarak, daha barışçıl ve verimli çözümler üretebilir.
Çatışmacı sistem, modern toplumun pek çok alanında derinlemesine kök salmış bir yaklaşımdır. Ancak değişim yaratmanın tek yolu olarak bu sistemin kabul edilmesi, çeşitli sorunları da beraberinde getirmektedir. De Bono’nun eleştirileri ışığında, işbirliği, diyalog ve yaratıcı düşünme gibi alternatif yaklaşımların benimsenmesi, daha yapıcı ve sürdürülebilir sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle, toplumsal, politik ve ticari alanlarda çatışmacı sistemin ötesine geçerek, işbirlikçi ve yenilikçi yöntemlerin benimsenmesi de önemlidir.
Böyle buyuruyor Gerontoloji; bizden söylemesi…