GERONTOLOJİK BAKIŞ

Ekonomik Büyüme ve Sosyal Değişim

Son yüzyıllarda, özel mülkiyet haklarının tesis edilmesi ve devlet kurumları aracılığıyla güvenilir bir şekilde uygulanması koşuluyla, ekonomik büyümenin ve buna bağlı sosyal değişimin üç ana belirleyicisi olmuştur (Easterlin, 1981). Yeniliklerin sayı ve oranlarının artması, teknolojik yeniliklerin giderek daha fazla bölgeye yayılması ve genel eğitimin neredeyse dünya çapında yaygınlaşması. Üretkenliği teşvik eden gelişmiş bilgi veya insan sermayesi arzı (Becker, 1964; Schultz, 1961), temel nitelikli bir etkileyici faktör gibi görünmektedir, çünkü eğitim düzeyi
sosyo-ekonomik değişimin diğer belirleyicilerini açıklamak için son derece önemlidir (Becker, Murphy ve Tamura, 1993).

Modern ekonomik büyüme ve sosyo-ekonomik değişimin üç temel belirleyicisini vurgulayan bu akademik çerçevede, ekonomik büyüme sürecinde özel mülkiyet haklarının tesisi ve uygulanması kritik bir başlangıç noktası olarak ele alınmıştır. Özel mülkiyet hakları, bireylerin kendi kaynakları üzerinde hak sahibi olmalarını ve bu kaynakları geliştirme motivasyonlarını artırdığı için, modern ekonomilerin temel taşıdır. Devlet kurumlarının bu hakları güvence altına alması, ekonomik faaliyetlerin güvenilir bir ortamda sürdürülmesini sağlar ve bireyler arasındaki iş birliğini teşvik eder. Mülkiyet haklarının korunmadığı toplumlarda, yatırım ve inovasyon konusunda belirsizlik hâkim olur, bu da uzun vadeli büyüme beklentilerini sekteye uğratır.

Vurgulanan üç belirleyici unsurdan ilki, yeniliklerin sayı ve oranlarının artmasıdır. Yenilikler, ekonomik büyümenin lokomotifi olarak kabul edilir. Örneğin son yıllarda enerji ve milli savunma alanlarındaki atılımlarımız, ülkemizin ekonomik büyümesine son derece etkili katkılar yapmıştır. Bu açıdan, gerçekten “Ekonomik büyümenin lokomotifleri” olarak tanımlanabilirler. Yeni ürünler, hizmetler ve iş modelleri, sadece mevcut üretim yöntemlerini geliştirmekle kalmaz, aynı zamanda toplumumuzun daha verimli hale gelmesini de sağlar. Bu yenilikler aynı zamanda rekabeti körükleyerek, şirketlerin sürekli olarak kendilerini geliştirmesini zorunlu kılar.

İkinci belirleyici, teknolojik yeniliklerin daha geniş bölgelere yayılmasıdır. Teknolojinin bölgesel yayılması, gelişmiş ülkelerin yanı sıra, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin de büyümeden pay almasını sağlamaktadır. Bu süreç, bilgi paylaşımı ve ticaret gibi mekanizmalar aracılığıyla gerçekleşir.

Özellikle “Sanayi Devrimi”nden sonra teknolojinin yayılımı, küresel çapta üretim kapasitelerini artırmış ve ülkeler arası refah farklarının kapanmasına yardımcı olmuştur. Teknolojinin yayılma hızı ve derinliği, bölgesel eşitsizlikleri azaltmada da önemli rol oynamaktadır. Teknolojiyi daha erken benimseyen toplumlar, ekonomik büyümede öne geçme fırsatı bulurken, geç kalan toplumlar bu farkı kapatmak için yoğun bir çaba sarf etmek zorundadır.

Üçüncü belirleyici ise, genel eğitimin yaygınlaşmasıdır. Eğitim, modern ekonomilerin temeli olan insan sermayesinin gelişmesi için vazgeçilmez bir unsurdur. Eğitim düzeyi diğer
sosyo-ekonomik değişim unsurlarını açıklamada da önemlidir. Eğitim, bireylerin yenilikçi ve verimli olmalarını sağlayarak ekonomik büyümeyi desteklerken, eğitimin yaygınlaşması yalnızca ekonomik refahı artırmakla kalmaz, aynı zamanda sosyal değişimin de kapısını aralar. Daha eğitimli bireyler, toplumun ekonomik ve sosyal yapısını dönüştürerek demokrasiyi, eşitliği ve sosyal adaleti teşvik edebilirler.

Becker, Schultz ve Easterlin, insan sermayesinin kalkınma üzerindeki etkisini belli bir açıdan açıklayan teoriler geliştirmiştir. Araştırmacılara göre insan sermayesinin gelişmesi, sadece teknolojiyi kullanabilen değil, aynı zamanda yeni teknolojiler geliştirebilen bir iş gücünü de mümkün kılmaktadır. Bu durum, ekonomik büyümenin sürdürülebilirliği için kritik bir faktördür. Eğitimli iş gücü, sadece üretkenliği artırmaz, aynı zamanda yeniliklerin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasında da önemli rol oynar. Eğitim, bireylerin sadece mevcut bilgiye adapte olmalarını sağlamaz, aynı zamanda yeni bilgi üretme kapasitelerini de geliştirir.

Yeniliklerin artması, teknolojik yayılma ve eğitimin küresel düzeyde yaygınlaşması faktörleri, birbiriyle iç içe geçmiştir ve birbirini destekleyen unsurlardır. Özel mülkiyet hakları ve devlet kurumları tarafından güvence altına alınan bir ortamda, bu üç faktör ekonomik kalkınmayı ve sosyal dönüşümü hızlandırmaktadır. Ancak bu faktörlerin etkinliği, ülkeler arasında eşit şekilde dağıtılmadığından, küresel çapta farklı ekonomik ve sosyal sonuçlara yol açmaktadır.

Böyle düşünüyor Gerontoloji. Bizden söylemesi…

Yayın Tarihi
17.12.2024
Bu makale 48 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!