Türkiye'de 2009’dan beri Gerontoloji yükseköğretimi vardır. Akdeniz Üniversitesi'nde kurulan ilk Gerontoloji Bölümünden sonra daha onlarcası kuruldu. Buna rağmen Gerontoloji bir biyoloji, tıp, psikoloji, kimya veya sosyoloji kadar tanınan bir bilim dalı olamadı. Gerontoloji, en geniş anlamda, insanın yaşlanmasını inceleyen bilim dalıdır.
Gerontolojinin heyecanlı bir konuyu ele aldığı söylenemez. Kim yaşlanmak ister ki? Diğer taraftan herkes yaşlanıyor. Kişinin sosyal pozisyonu önemli değil. Yaşlanma, her kişiye eşit davranıyor. Başbakan, general, genel müdür, öğretmen, tamirci, ev kadını, zengin, fakir, orta direk, herkes ama herkes ömür boyu yaşlanıyor. Bu açıdan bakınca, yaşlanma dediğimiz olgunun adil olduğu kabul edilebilir. Bu “Doğal adalet”, Gerontoloji için önemsiz değilse de, bundan daha önemlisi sosyal ve psikolojik boyutlardaki yaşlanmadır.
Sosyal boyutunda yaşlanma hiç de adil değildir. Bunun sebeplerini toplumda aramak gerekiyor. Toplumda her fert eşit koşullarda yaşlanmıyor. Sosyal eşitsizlikler, bireysel yaşlanma süreçlerinde adaletsizliklere yol açıyor. Yoksulların hem yaşam koşulları iyi değil, hem de yaşam süreleri daha kısadır. Bu durum, araştırmalarla defalarca ortaya konuldu. Yoksulluk, kötü yaşlanma süreçlerinden geçerek yaşlılığa erişmekle birdir. Eskisine kıyasla bugün yoksulluğa rağmen, ortalama yaşam süresi uzasa bile, bu sürenin nasıl geçtiğine baktığımızda, yoksulların daha sık hastalandığı, daha uzun süre hastanede kaldığı, daha uzun sürede yeniden sağlığına kavuştuğu görülüyor. Yoksulluk, sağlık sistemine de ağır bir yük olarak belirgin hale geliyor.
Gerontoloji dışında da, yaşlanma ve yaşlılık ile ilgilenen bilim dalları elbette var. Başta sosyoloji, psikoloji, bakım bilimi, tıp ve kültür bilimi. Gerontoloji ise, bunlardan bağımsız bir bilim dalı değildir. Aksine kendi dışındaki bilim dallarıyla iş birliği yaparak, yaşlanma ve yaşlılık olgularını inceliyor. Yani Gerontoloji multidisipliner bir bilim dalıdır. Fakat Türkiye bunun gerekliliğinin kavrandığı söylenemez. Gerontolojik çalışma alanında her bilim dalı “Kendi çorbasını” pişiriyor ve kendisini öne çıkarmanın kaygısıyla hareket ediyor. Bilim dalları arasında tabii ki rekabet olmalı, ama gerontolojik alanda daha çok “Sözde” rekabet var. Amaç yaşlanma ve yaşlılığı anlamak, kavramak, sorunlara efektif çözümler getirmek değil, daha ziyade kendi profilini çizmek olunca, o zaman yaşlanma ne “Başarılı” olabiliyor, ne de yaşlılık “Anlamlı” bir yaşam dönemi!
Nüfusumuzun artık “Yaşlı” olduğunu sağır sultan bile işitti. Böyle olacağı çeyrek asırdan beri söylendi, ama dinleyen olmadı. Şimdi gazeteler bile nüfusumuzun yaşlandığını sık sık yazıyor. Ama yaşlıların halinden bahsediyor mu? Hayır, sadece TÜİK’in rakamları ile yetiniyor. Bir yaşlılık politikamız bile yok; hâlâ genel sosyal politikaların kapsamında yaşlıların sorunlarını çözmeye çalışıyoruz. Aslında bu tutum konusunda politikacıları anlayışla karşılamak lazım. Çünkü ellerinde doğru dürüst gerontolojik bilgi yok. Neden? Çünkü her bilim dalı yaşlanmayı ve yaşlılığı sadece kendi penceresinden görebiliyor ve diğer “Pencereleri” görmezden geliyor veya görmezden gelinmesi için çabalıyor. Bu durumda, politikacı ne yapsın? Mecburen klasik sosyal politik çözümlere başvuruyor.
Yaşlılık politikamız olmayınca, bakım politikamız da olamaz. Bakım politikası olmadan bakım sigortası da olamaz. Bunlar bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlıdır. Buna karşın etrafımız güzellik salonlarından geçilmez oldu. “Güzellik” dedikleri ise, insanları botoks denilen zehirle zehirlemek, silikon denilen plastikle orasını burası doldurmak, sözde yaşlanmayı önleyen kremlerle cildini “Gençleştirmek” ve daha neler neler! “Gerontoloji” kavramını bilmeyen, ama “Anti Aging” kavramını bilen bir nesil yarattık. Bu nesil, uzun yaşamayı istiyor, ama yaşlanmayı istemiyor.
Bunda bir anormallik yok elbette. Gerontologlar bile yaşlanmak istemiyor, ama şu anki bilimsel bilgi düzeyinde buna imkân yoktur. En iyisi yaşlanma sürecini bilinçli bir şekilde yapılandırmaktır ve yaşlılığa bilinçli bir şekilde hazırlanmaktır. Cırcır böceği olmayın, karınca olun. Hayatın sadece yazı yok, kışı da bir gün kapıya dayanacaktır. Bu bilinçli hazırlık sadece bireye değil, topluma da tavsiye edilir. Nüfusumuzda 65 yaş ve üstü nüfusun oranı henüz %10. Bu ne ki? Hiçbir şey. Önümüzdeki yıllarda %15, 20, 25 ve daha yüksek oranlardan bahsedeceğiz. Korkarım o zamana kadar ne yaşlılık politikamız, ne bakım yasamız, ne de bakım sigortamız olacak, herkes “Kendi Çorbasını” pişirmekten başka bir şey düşünmeyecektir.
Böyle düşünüyor Gerontoloji. Bizden söylemesi…