İnsanların zaman zaman hayatlarını gözden geçirdikleri bilinir; insanın bu davranışı her zaman böyleydi. Antik Çağın insanı da hayatının (Gerontologların deyimiyle) “Yaşam Bilançosu”nu çıkarır ve geriye kalan yaşamının planlarını güncelleme gereği duyardı.
Ben de alanımla ilgili ara bilanço çıkarmayı bir adet haline getirenlerden biriyim. Çünkü yaşlanma ve yaşlılıkla ilgileniyorsanız, bu kavramların tanımladığı olguların sürekli değiştiğini hesaba katmanız gerekir. Diğer taraftan tüm bu değişimlere rağmen, bazı şeyler aynı kalır veya çok yavaş bir değişim sürecinden geçtikleri için, değişimin farkına varılması bir hayli zor olur. Bunlardan biri yaşlılığın yoksullukla olan bağlarıdır. Genel olarak ele alındığında, yaşlılıkta yoksullaşma riski artar. Elbette bütün yaşlıların yoksul olduklarını kabul edemeyiz. Fakat bütünsel bir yaklaşım ile konuyu ele alınca, 25 yıl önceki yaşlılık yoksulluğuyla, bugünkü yaşlılık yoksulluğu arasında fazla bir fark yoktur.
Neden 25 yıl öncesine giderek bir bilanço çıkarmaya çalıştığıma gelince, bunun sebebi Türkiye Gerontoloji Atlası adı altında 1 Ocak 2000 tarihinde başlayan araştırmadır. Bu araştırmanın önemi sadece yaşlılık sorununu ülkemizde ilk defa gerontolojik açıdan ele almasıyla sınırlı olmamasıdır. Aynı zamanda bu araştırma ile birlikte “Gerontoloji” üstü kapalı bir şekilde ülkemize girmiştir. Neden üstü kapalı diyorum? Çünkü o tarihte Türkiye’de “Gerontoloji”, üniversitelerde okutulan bir bilim dalı değildi. Hatta bazı kişiler, sohbetlerimizde bana bu kavramı ilk defa işittiklerini açıkça söylemiştir.
Bu durum, Gerontolojinin tarihsel başlangıcını ülkemizde hangi noktaya koymak gerekir sorusunun cevabını da zorlaştırmaktadır. Türkiye’de Gerontolojinin tarihsel gelişimini “GeroAtlas” ile mi başlatmalıyız yoksa GeroAtlas’ın ilk 5 yıllık etabının bulgularının, o dönemin (2005 yılı) Bakanlar Kurulu’na sunulan “Gerontoloji bölümü kurma teklifinin” kabulünde oynadığı rol ve 2006 yılında ilk Gerontoloji Bölümünün kurulmasıyla mı başlatmalıyız? Bu konuda farklı gerekçelerle ikincisini daha uygun görenler olabilir.
Ben ise Gerontolojin ülkemizdeki tarihini, 1 Ocak 2000 tarihine koymanın daha uygun olduğu kanısındayım. Çünkü araştırma hem ilk defa gerontolojik yaklaşımları teorik temel olarak kabul etti, hem de araştırmanın adında “Gerontoloji” kavramı ilk defa kullanıldı. Bu yüzden Gerontolojinin Türkiye’deki tarihini yazarken, akademik dünyadan kopuk dönem ile akademik dünyaya katılışıyla başlayan dönem olarak ikiye ayırmak gerekir. Belirtilen birinci dönem kısa olmasına rağmen, ikinci dönemin temelini oluşturmuştur. Bu kısa ama önemli dönem gerçekleşmemiş olsaydı, belki de ülkemizde hâlâ bir Gerontoloji bölümü olmayacaktı.
Türkiye Gerontoloji Atlası araştırma projesinin ilk 5 yıllık etabından söz ettim. Bunun gibi daha üç dönem vardı; yani araştırma 20 yıl sürdü. Şimdi bu uzun dönemin bulguları kamuoyu ile paylaşılacaktır. Ara bilanço başka üzücü gerçekleri de ortaya çıkardı: Bu araştırmanın gerçekleşmesinde devlet kurumlarımızın olmayan katkısını, ilgisizliğini, önerileri dikkate almayışını anımsayarak üzüldüm. Bugün Donald Trump’ın seçilmesini her kanalda tartışan gazetecilerin de, Türk yaşlısına yönelik 20 yıl önceki ve hâlâ devam eden ilgisizliğini görmek içimi parçaladı. Kamala Harris’in neden seçimi kaybettiğini tartışanların, yaşlılarımızın sorunlarını tartışmaması, en azından benim bakış açımdan çok tuhaf görünüyor. Amerikan halkının son yıllarda yoksullaşmasını Donald Trump’ın seçimi kazanmasının sebebine bağlayan ve Amerikan halkından daha çok konuyu tartışan bir anlayışın, bizim yaşlımıza hiçbir yararı olmayacağı, benim ara bilançomun sonuçlarından biridir.
Ülkemizde yaşı 65 ve üzeri neredeyse 9 milyona yaklaşan kişilerin sayısı, 2000 yılı başında 6 milyondan azdı. Bu somut gerçeği algılama sorunu olanlar için yapılacak bir şey yoktur. Onlar Amerikalı seçmenin duygu ve düşüncelerini anlatadursunlar, biz, halkımızın yaşlanması ve yaşlılığına kafa yormaya devam edeceğiz. Sadece yoksul yaşlıları değil, aynı zamanda eğitime katılmak isteyen, sağlıklı ve hasta, bağımsız ve bağımlı yaşlılarımızın sorunlarını ele alarak, daha sağlıklı, daha mutlu, daha aktif yaşlı kuşakların nasıl yaratılacağı sorusuna Gerontolojinin perspektifinden cevap vereceğiz.
Türkiye Gerontoloji Atlası araştırmasının ilk etabını, yaşlıların “Objektif yaşam koşulları ve sübjektif yaşantıları” konusuna ayırmıştık. Rahmetli İbrahim Şencan Ağabeyim de, tıpkı Gerontoloji gibi “Yaşlılık Politikası” kavramı da bu araştırma ile aslında ilk defa ülkemizde tartışmaya açılmasına her açıdan destek olmuş ilk kişidir. O zamana kadar ülkemizde sadece sosyal politika kavramına odaklı politikalara ağırlık verilirken, bu araştırma ile birlikte yaşlılara yönelik sosyal politika terimini literatüre sokmuş olduk. Bunun için mutluyuz ve gururluyuz.
Böyle düşünüyor Gerontoloji, bizden söylemesi…