Aşağıda tercüme ettiğim alıntıyı okunmaya değer buluyorum. Çünkü günümüze de ışık tutuyor. Metnin sahibi Jean-Jacques Rousseau (1712-1778), kendisi bir filozof olmasına rağmen, filozoflar hakkında şöyle diyor: “Filozoflar insanları en iyi tanıyanlar değildir; onlar insanları yalnızca felsefenin önyargıları aracılığıyla görür ve bu konuda bu kadar zengin başka bir sınıf tanımıyorum” (Rousseau “Emile”; Yayımlayan: Martin Lang 1970, s.503).
Şimdi kısa alıntıya geçelim. Bunu “Emile, 1. Kitap’ın başlangıcından aldım. Bazı yönlerine muhakkak katılmayacaksınız, ama 250 yıl önce kaleme alındığını dikkatten kaçırmayın; içinde hâlâ ibretlik fikirler var:
Yaradan’ın elinden çıkan her şey iyidir. İnsanın elinde her şey yozlaşır. Bir toprağı diğerinin ürünlerini yetiştirmeye, bir ağacı diğerinin meyvesini vermeye zorlar. İklimi, elementleri ve mevsimleri şaşırtır ve birbirine karıştırır. Köpeğini, atını, kölelerini sakatlar. Her şeyi yok eder, her şeyi bozar. Çirkinliği, canavarları sever.
Ana yoldan sapmadan yürümeyi ve büyüyen fidanı, insan hatasının şokundan korumayı bilen şefkatli ve basiretli anne, sana sesleniyorum. Genç bitkini, ölmeden önce besle ve sula. Bir gün meyveleri senin de mutluluğun olacak.
Bir bitki bakımla beslenir. İnsan ise eğitimle. Eğer bir insan uzun boylu ve güçlü doğmuş olsaydı, onları nasıl kullanacağını öğreninceye kadar, boyu ve kuvveti hiçbir işe yaramazdı. Hatta bu durum onun için dezavantaj bile olurdu; çünkü başkaları ona yardım etmeyi akıllarına bile getirmezdi ve tamamen kendi başına kaldığında, neye ihtiyacı olduğunu öğrenemeden sefalet içinde ölmek zorunda kalırdı. İnsanlar çocukluktan yakınıyorlar, ama her insan önce çocuk olmasaydı, insanlığın yok olacağını göremiyorlar.
Güçsüz doğarız ve güce ihtiyaç duyarız; çaresiz doğarız ve desteğe ihtiyaç duyarız; aptal doğarız ve akla ihtiyaç duyarız. Doğuştan sahip olmadığımız ve yetişkin olduğumuzda, ihtiyaç duyduğumuz her şey bize eğitim yoluyla verilir. Eğitim bize doğadan, insanlardan veya nesnelerden gelir. Yetilerimizin ve organlarımızın içsel gelişimi, doğanın bize verdiği eğitimdir. Bu gelişimin bize kullanımının öğretildiği, insanların bize verdiği eğitimdir ve bizi etkileyen nesnelerle edindiğimiz deneyimler, nesnelerin bize verdiği eğitimdir.
Her birimiz üç tür öğretmen tarafından eğitiliriz. Çeşitli öğretileri çatışan öğrenci, yetersiz eğitimlidir ve her zaman kendisiyle çelişir. İç çelişkileri olmayan, tüm hayatı tek bir hedefe odaklı olan kişi, hedefine ulaşan ve istikrarlı bir şekilde yaşayan tek kişidir. Yalnızca o, doğru şekilde eğitilmiştir.
Bu üç tür eğitimden birincisi, yani doğa eğitimi, hiçbir şekilde kendimize bağlı değildir; o, yalnızca belirli bir açıdan nesneler aracılığıyladır; oysa insanlar aracılığıyla olan, gerçekten efendisi olduğumuz tek eğitim türüdür – en azından belirli koşullar altında. Zira bir çocuğun maruz kaldığı bütün sözleri ve davranışları kim kontrol edebilir ki?
Dolayısıyla, eğitim bir sanata (zanaata) dönüştüğünde, başarısı neredeyse imkânsızdır; çünkü başarısı için gereken iş birliği tek bir kişinin kontrolü dışındadır. Çabayla elde edilebilecek tek şey hedefe az çok yaklaşmaktır, ancak bunu başarmak için şanslı olmak gerekir.
Bu hedef nedir? Doğanın ta kendisi. Bunu kanıtladık. Üç eğitim yönteminin etkileşimi, başarıları için gerekli olduğundan, bunları hiçbir etkimizin olmadığı yöntemle uyumlu hale getirmemiz gerekir. Ama belki de "Doğa" terimi çok muğlak. Tanımlamaya çalışalım.
Doğanın sadece alışkanlık olduğu söylenir. Bu ne anlama geliyor? İnsanın yalnızca baskı altında edindiği ve doğayı asla engellemeyen alışkanlıklar yok mudur? Mesela, dikey büyümesi engellenen bir bitkinin alışkanlığı gibi. Bitkinin daha sonra kendi haline bırakılması durumunda, başlangıçta kendisine verilen eğik pozisyonda büyümeye devam edecektir; ancak mizacı orijinal yönünü hiçbir şekilde değiştirmemiş olacak ve bitki yaşamaya devam ederse, tekrar dikey olarak büyüyecektir.
İnsan eğilimleri için de durum aynıdır. Aynı durumda kaldığımız sürece, alışkanlıktan kaynaklanan ve bizim için en doğal olmayan eğilimleri koruyabiliriz. Ancak durum değişir değişmez, alışkanlıklar ortadan kalkar ve doğal eğilimler hâkim olur. Elbette, eğitim yalnızca bir alışkanlıktır.
Peki, eğitimlerini unutup terk edenler ve eğitimlerini koruyanlar yok mudur? Bu fark nereden geliyor? "Doğa" kavramını, doğaya karşılık gelen alışkanlıklarla sınırlamak isteyen biri için, tüm bu lafların hiçbir önemi yoktur.
Uzun lafın kısası, böyle düşünüyor Gerontoloji ve Gerontolog, bizden söylemesi...