Basında bir süre önce Berlin’deki bir Palyatif Bölümünde çalışan hekimin, hastalarını öldürdüğü gerekçesiyle tutuklandığı haberini okumuş ya da duymuşsunuzdur. Berlin Savcılığı tarafından cinayetle suçlanan bu hekimin, yaşları 25 ile 94 arasında değişen 15 hastasını ilaçla zehirleyerek öldürdüğü ve izleri yok etmek amacıyla bazı hastalarının evlerini de yaktığı belirtiliyor. Mahkemesi 14 Temmuz 2025 tarihinde başladı, ama Berlin Savcılığı mahkemeye paralel olarak düzinelerce şüpheli ölüm vakalarını da araştırıyor. Bu hekimin, daha fazla sayıda hastasını öldürdüğü tahmin ediliyor.
Almanya’da daha önce de benzer olaylar yaşanmıştı. Bir yaşlı bakıcısı kadın, birkaç yıl önce bakımevindeki yaşlıları öldürmüştü. Hekimlerin ve hasta bakıcılarının karıştığı bu tür olayların ardındaki sebepler ise, kesin olarak bilinmiyor. Bu kişiler, insan öldürmekten zevk aldıkları için mi, yoksa onların çektiği acılara dayanamayıp, sözde onlara yardım amacıyla mı, bu cinayetleri işledi, belli değildir.
Muhtemelen bu hekim kendini savunurken, bu eylemi kötü niyetle değil, iyi niyetle gerçekleştirdiğini ve hastaların, acılarını dindirdim gibi, akıl dışı ifadelerle bu cinayetleri işlediğini söyleyecektir. Avusturya’da da benzer olaylara rastlanmıştır. Türkiye’de de bakıma muhtaç ve engelli insanlara yönelik taciz ve şiddet olayları basında geçmişte yer almıştı ve almaktadır. Dolayısıyla bu tür olayların belli bir ülkeyle sınırlı olmadıkları varsayımından hareket edilmelidir.
Şiddete eğilim, insanın doğasında da var. Bilinen insanlık tarihinde şiddetin olmadığı, barışın egemen olduğu bir döneme rastlamıyoruz. Sadece şiddetin algılanışında farklar oluyor. Günlük yaşamımızda “Şiddet” dediğimiz olaylar, savaş dönemlerinde “Normal” karşılanıyor. Dolayısıyla şiddet kavramının mutlak bir tanımını yapmak zor. Daha ziyade koşullara göre değişen anlamlarını dikkate almak gerekiyor.
Nüfusumuzun neredeyse %11’i 65 yaş ve üstü kişilerden, yaklaşık %12’si engellilerden meydana geliyor. Bu insanların çoğu evlerde, aile fertleri tarafından bakılıyor ve biz, bu durumu “İyi” olarak algılıyoruz. Aslında algıladığımız hiçbir şey yoktur. Evlerde, kapalı kapılar ardında, bakımevlerinde nelerin yaşandığını bilmiyoruz. Bu konuyu araştırmaya kalkınca, bakım kurumları bir “Duvar” oluveriyor, önünüze set çekiliyor, “İçeride” nelerin yaşandığını göstermemek için, önünüze her türlü engel çıkarılıyor. Burada topyekûn bir suçlama yapmaktan kaçınmalıyız. Bu nedenle, meseleyi araştırma olanaklarına sahip olmalıyız. Önyargılardan, şüphelerden hareket etmek yerine, somut bilgiye dayanan, ampirik olarak incelenmiş bulgularla durumu tespit etmeliyiz. Bunu yapamadığımız için şüphelerimiz çoğalıyor, kaygılarımız önyargılarımızı pekiştiriyor.
Bakımevlerinde şiddet eğilimi (Bunu başka ülkelerde yapılan araştırmalardan biliyoruz), öncelikle olumsuz çalışma koşullarından ve kalifiye olmayan personelden kaynaklanıyor. Almanya’da Kasım ayı başlarında basında çıkan bir habere göre, bütün meslek dallarında 2028 yılında 770 bin açık olacak; 2024 yılında bu 490 bin civarındaydı. En büyük kalifiye elaman eksikliği ise, yaşlı bakımı sektöründedir. Peki, memleketimizde durum nasıldır? Ülkemizde de bakım sektörü, hem sadece büyük şehirlerde odaklanmıştır, hem de kalifiye personel açığımız vardır. Yaşlanan nüfusumuz göz önüne alındığında, geleceğe daha güvenli bakabilmemiz için, yaşlı bakımı sektörünü geliştirmemizin gerekli olduğu kendiliğinden anlaşılıyor. Bu konuda kamunun ve iş dünyasının, bu sorunu tam olarak analiz edemediklerine şahit oluyoruz. Gerontolog ve Yaşlı Bakım Teknikerlerinin atama sayıları düşündürücü ve gerçek duruma aykırıdır.
Endüstrileşme sürecinde hızlı adımlar atan bir ülkeyiz. Çalışan kadın sayısı hızla artıyor. Buna paralel olarak evlilikler daha geç yaşlarda gerçekleşiyor, aileler küçülüyor ve doğumlar azalıyor. Ailelerimizin bakım potansiyeli azalıyor. Devletimizin çok daha güçlü bir şekilde devreye girmesi gerekiyor. Özellikle yaşlı bakımında yeni tesislere, ödenebilir fiyatlara, işten anlayan kalifiye elemanlara ihtiyacımız var. Bu konuyu çok daha fazla önemsemeliyiz. 2000 yılından beri bir Gerontolog olarak dile getirdiğimiz Bakım Sigortasına olan ihtiyacımız, çok şükür, 2026 yılında Cumhurbaşkanlığımız tarafından gerçekleştirilmesi düşünülen projelerin başında geliyormuş.
Gerontologların henüz fikrinin alınmadığı bu girişimin taslağını, çok yakında inşallah hep beraber göreceğiz. Umudumuz, memleketimizin gerçek anlamda ihtiyacı olan bakım yasası ve bakım sigortasının kafalarda soru işareti bırakmayacak bir şekilde acilen hayata geçirilmesidir. Böyle düşünüyor Gerontoloji ve Gerontologlar, bizden söylemesi…