Uzun süreden beri yaşlandığını bildiğimiz Türkiye’nin nüfusunun yaşlanma hızı son yıllarda daha da arttı. Yaşam süresinin uzaması ve doğurganlığın azalması, politikanın da dikkatinden elbette kaçmıyor ve önlem arayışları sürüyor. Bu demografik değişim sadece politikada kaygıyla izlenmiyor. Aynı zamanda aile yapısının değişmesi nedeniyle bakım sigortasının önemi bireyler açısından artıyor. Özellikle yaşlı ve bakıma muhtaç kişilerin yaşam kalitesinin azalması, bakım sigortasının değerini daha da arttırmaktadır. Çünkü bu sigorta sayesinde hem ailelere destek olunacak hem de bakım hizmetlerinin kalitesini yükseltmek mümkün olacaktır. Böylece bakıma muhtaçlıkla ilişkili beklentileri karşılama şansı artacaktır.
Bir zamanların üç kuşağın birlikte yaşadığı Türk aile yapısı giderek kayboluyor. Özellikle yaşlılar arasında tek başına yaşayanların oranı ve sayısı çoğalıyor. Diğer taraftan şehirleşme ve çalışma hayatının getirdiği zorluklar, aileleri daha da sıkıntıya sokuyor ve yaşlılarıyla ilgilenmelerine zaman ayıramıyorlar. Geçim sıkıntısının yanı sıra çekirdek ailenin yaşlısına ayıracağı kaynaklar, örneğin zaman, fiziksel güç, psikolojik dayanıklılık, hızla tükeniyor.
Bakıma muhtaçlığın türleri de dikkate alınmalıdır. Özellikle bakımı diğerlerine kıyasla daha zor olan Alzheimer hastası, inme hastası, Parkinson hastası gibi ağır derecede bakıma muhtaçlığa yol açan sağlık sorunları, yaşlanan nüfusa paralel olarak yaygınlaşıyor.
Yaşlılık, kronik hastalık ve engellilik sebebiyle kendi başına günlük aktivitelerini yerine getiremeyen ve sayıları artan kişilere maddi destek sağlayan, yürüme zorluğu çektiği için günlük işlerini yapamayan ve profesyonel bakıcıya ihtiyaç duyan yaşlılara bakım sigortası sayesinde, daha kaliteli evde veya kurumda bakım hizmeti verilebilir. Bakım sigortası, sadece yaşlıları değil, onların yakınlarını da rahatlatacaktır. Özellikle çalışan aile bireyleri için, sevdiklerinin iyi bakıldığını bilmek büyük bir iç huzur sağlayacaktır ve ailelere hem ekonomik hem de psikolojik anlamda büyük bir destek sunacaktır.
İstanbul’da yaşayan aile dostumuz Latife Hanım, iki yıl önce geçirdiği felç sonrası artık tek başına hareket edemez hale geldi. Kızları, oğulları ve damatlar çalıştığı için Latife hanıma evde bakım sunacak bir eleman aradılar. Çalmadıkları kapı kalmadı, dersem abartmış olmam. Koskoca İstanbul’da bakıcı bulmasına bulundu ama bakımdan anlamayanlardan oluştuğu anlaşılan bir grup bu piyasaya el atmış. Geleni iki sonra gönderdiler. Tam 17 bakıcı denediler ve sonunda kısmen olsa da işini layıkıyla yapan birini bulabildiler. Kim bilir Türkiye’de onlar gibi kaç kişi var? Sayıları herhalde on binlerle, belki de yüz binlerle ölçülebilir.
Bakım sigortası olsaydı, profesyonel bir bakıcı bulmak kolay olurdu ve Latife Hanım’ın hem sağlık hem de sosyal ihtiyaçları karşılanırdı. Böylece ailesi, maddi yükün altında ezilmeden annelerinin bakımını daha iyi organize edebilirdi.
Son aylarda bakım sigortası üzerine bazı duyumlar alıyoruz ama şimdiye de somut bir adım atılmadı. Oysa bu konuyu 20 yılan beri dile getiriyorum ve bakım sigortasına ihtiyacımızı dilim döndüğünce anlatmaya çalışıyorum. “Sakalım yok ki…” derler ya, elbette dinleyen olmadı. Hükümete yakın olmadıktan sonra kulak kabartan da olmuyor. Bu, ülkemizin herhalde çözümsüz bir sonudur. Fikir beyan etmek o kadar zor değil, ama dinleyen, kuşlak kabartan bulmak, çok zor. Her ne kadar politik aktörler, inovatif fikirlere açık olduklarını vurgulasa da, “inovatif fikir” denilen nedir? Güneş yüzü görmemiş her fikir inovatif olmadığı gibi her eski fikir de inovatiflikten yoksun değildir.
Devletin sağlık ve sosyal hizmetler üzerindeki yükünü de azaltacak olan bakım sigortası inovatif fikir midir? Hayır! Birçok ülkede uzun süreden beri uygulanıyor. Herkes bakım sigortasının ne olduğunu aslında biliyor. Fakat bunun nasıl hayata geçirileceği konusunda tam bir sessizlik var. Sanırım bu konuda inovasyon gerçekten gerekli. Yaşlı ve bakıma muhtaç bireylerin bakımının şimdiye dek olduğundan bakım sigortası sayesinden çok daha iyi organize edilmesi, aynı zamanda hastanelerde gereksiz yatak işgalinin de önüne geçecektir. Bireylerin daha uzun süre toplum içinde ve sağlıklı bir şekilde kalmasını da sağlayacaktır. Bu da hem toplumsal huzuru hem de ekonomik verimliliği artıracaktır.
Önümüzdeki yıllarda doğurganlığın yükseleceğini kimse beklemesin. Aksine mevcut eğilimlere bakıldığında daha da azalması bir hayli olası görünüyor. Doğurganlığın azalmasını durdurmak ve belki de hafiften yukarıyla doğru yönelmesini sağlamak için aileleri hem maddi hem de manevi açılardan destekleyen sosyal politikalar büyük önem taşıyor. Bu bağlamda “bakım politikasının” önemi de her geçen gün artıyor; zira ailelerin yaşlı ve bakıma muhtaç bireyleri destekleyebilmesi, çocuk sahibi olma kararlarını da doğrudan etkileyebiliyor.
Bakım sigortası, yaşlılık, kronik hastalık, engellilik gibi nedenlerden dolayı kendi başına günlük yaşam aktivitelerini yerine getiremeyen bireylere maddi destek sağlar; sigorta kapsamında ihtiyaç sahibi kişiler evde bakım hizmeti veya bakım merkezi gibi profesyonel hizmetler için ödeme alabilir; böylece hem kişilerin yaşam kalitesi yükselir hem de ailelerin maddi ve manevi yükü hafiler. Ayrıca bakım sigortası, devletin sağlık ve sosyal hizmetler üzerindeki yükünü azaltarak, toplumsal ve ekonomik açısından uzun vadeli faydalar sunar.
En önemli problem, bakım sigortasının finansmanıdır. Bakım sigortasının finansmanı genellikle birkaç kaynaktan sağlanır. Öncelikle, bireylerin kendi gelirlerinden ödedikleri primler bakım sigortasının finansmanında en önemli kaynaklardan biridir. Primler, kişinin yaşı, sağlık durumu ve sigorta kapsamına göre değişiklik gösterebilir. Bakım sigortasının finansmanı ülkeden ülkeye değişmektedir. Türkiye için en uygun yolu bulmamız gerekecektir.
Böyle düşünüyor Gerontoloji, bizden söylemesi...