Geçmişte bir toplumun nasıl çatışmasız işleyebileceği hakkındaki bilgi kaybolmuş veya unutulmuştur. Toplum sürekli değiştiği için, sadece unutulanı hatırlamak yeterli değildir. Bunun yerine mevcut durumlar hakkında yeni bilgiler edinilmelidir. Dünyayı algılayışımız ve dünya ile etkileşimimiz gerçekliği oluşturur.
Sembolik interaksiyon teorisine göre, algısal süreçten bağımsız olarak var olan nesnel bir gerçeklik yoktur. Bu nedenle bilgi, basitçe zaten var olanı pasif bir şekilde kaydetmekle elde edilemez. Bilgi, bilgi arayan özne ile algılanan nesne arasındaki etkileşimle ortaya çıkan aktif bir süreçtir. Sürekli değişen dünya hakkında yeni bilgiler edinmek için, bu teorik yaklaşım bilimsel bir temel olarak kullanılabilir.
Geçmişteki feodal toplumlarda, yaşlılık genellikle bilgelik ve deneyimle ilişkilendirilirdi. Herhalde bu algının sebebi, çok az yaşlı insana rastlanmasıydı ve diğerlerinin algısında yaşlılar çok farklı ve müstesna kişilerdi.
Ancak modern toplumlarda yaşlılar (kimilerine göre gereğinden fazla) çoğaldı. Bu görüştekilerin kendilerini, bunun dışında algıladıklarına, dolayısıyla kendi yaşlılıklarını diğerlerininkinden çok daha önemli ve anlamlı bulduklarına sıklıkla şahitlik etmekteyiz. Politikacıların yaşlanmadığı ve gençlerin giderek azaldığı bir dünyada, yaşlıların gelecekte nasıl algılanacağı sorusunun cevabı hiç de önemsiz değildir.
Gençlik tapusunun elinde olduğu yanılgısıyla hareket edenlere göre, yaşlılık genelde zayıflık ve bağımlılıkla ilişkilendirilir ve ilişkilendirilmelidir. Bu görüşün yaygınlaşması, yaşlılığın toplumsal algısını da etkilemiş ve yaşlı bireylerin değerini azaltmıştır.
Belirtildiği gibi, yaşlılık hakkındaki zaten kıt olan eski bilgilerin yeniden keşfi mümkün değildir, çünkü bu bağlamda algı mevcut değildir. Dolayısıyla yaşlı insanların eskiden sözde sahip olduğu bilgelik ve deneyimin, topluma nasıl katkı sağlayabileceğini hatırlamaya çalışsak da, hatıralardan bilgi edinme şansımız yoktur.
Yeni araştırmalar, yaşlılığın zihinsel esneklik, duygusal denge ve problem çözme yeteneklerinde artışa neden olabileceğini göstermektedir. Dolayısıyla yaşlıları sadece “Noksan insan” olarak algılama alışkanlığından artık vazgeçmemiz gerekir. Yaşlı insanların beyinleri, yeni bilgileri öğrenme ve karmaşık problemleri çözme konusunda hâlâ az veya çok etkilidir. Bu bağlamda “Az” veya “Çok” kavramlarının da, tamamen göreli ve öznel değerlendirmeler olduğuna vurgu yapılmalıdır.
Ayrıca yaşlılık döneminde sosyal bağlantıların ve toplumsal katılımın önemi de, giderek daha fazla vurgulanması gereken bir konudur. İnsanlar yaşlı oldukları için toplumdan kopmuyor, aksine yaşlı ve noksan insanlar olarak algılandıkları için yalnızlığa terk ediliyorlar. Oysa yaşlı bireyler, toplumları için önemli bir kaynak olabilirler ve yaşlılık döneminde aktif kalmanın faydaları da artık bilinmektedir.
Yaşlılıkla ilgili hayallerde kalan eski bilgilerin yerine, aktif çalışmalarla oluşturulması gereken yeni bilgilerden hareket ederek, yaşlı insanlara daha fazla saygı gösterilmesi ve onların toplum içindeki rollerinin yeniden değerlendirilmesi gerekir. Yaşlı bireylerin yaşam ve mesleki deneyimleri ve varsa (yaşam) bilgeliği, gençlere aktarılmalı ve toplumun farklı alanlarında gençlere danışmanlık ve rehberlik rolleri üstlenmelerine olanak tanınmalıdır.
Ayrıca yaşlı insanların sosyal ve duygusal ihtiyaçlarına daha fazla dikkat edilmeli ve yaşlılık döneminde topluma katılımlarını teşvik etmek için, uygun destek sistemleri oluşturulmalıdır.
Yaşlılık, sadece bireylerin yaşam döngüsünün bir parçası değil, aynı zamanda toplumlar için önemli bir kaynaktır. Yaşlanma, yaşlılık ve yaşlı insan hakkında güncel bilgilerin keşfi, yaşlıların topluma entegrasyonu ve yaşlı insanların toplumdaki rollerinin yeniden değerlendirilmesini sağlayabilir. Böylece yaşlıların yaşamları daha anlamlı hale getirilebilir.
Böyle düşünüyor Gerontoloji… Bizden söylemesi.