Felsefi dünyanın derinliklerine daldığında, toplum üzerine derin düşüncelere sahip olduklarını düşünenlerden, toplum hakkında bir şeyler söylemeleri ve özellikle de bir
şeyler yapmaları istendiğinde, ne söyleyecek söz
bulabiliyorlar, ne de bir iş yapabiliyorlar. Kendilerine
kurdukları hayali dünyanın perspektifinden dünyaya
baktıklarında, “Koşullar böyle” deyip kenara çekiliyorlar. Koşullar böyle, evet, biz de biliyoruz bunu. Koşulları
değiştirecek ne yapmalıyız? Asıl soru bu.
“Toplum, diğer insanlarla çevrelenme deneyimidir” (Berger ve Berger). Bu durum, bizimle birlikte doğar, kendimiz ve doğa dâhil her şeyle bağlantıdır. Diğer insanlarla çevrelenme deneyiminden, yani toplumdan kaçamayız. Toplumdan kopamayız ve toplum da bizden kopamaz. Günlük hayatımızın her anında, uyanıkken ve uyurken, çalışırken ve dinlenirken, neşeliyken ve hüzünlüyken de, toplumla hep beraberiz.
Toplum dediğimiz şey, rutin deneyimlerimizdir ve bunlar, “Ne kadar içler acısı veya rahatlatıcı olursa olsun” (Berger ve Berger) toplum kesintisiz devam eden bir süreçtir. “Özel hayat” dediğimiz kavrama da çok özel bir değer biçeriz. Özel hayatımızı toplumdan ayrı tutarız. Oysa özel hayatımız da toplumla bağlantılıdır: “Başkalarıyla yüz yüze karşılaşma, elbette başkalarıyla olan deneyimimizin en orijinal ve önemli biçimidir” (Berger ve Berger). Yaşamımız boyunca, diğer insanlarla ilişkilerimiz yüz yüze karşılaşmalarla gerçekleşir. Kişi olarak tanınma ve eğer şanslıysanız, değer verilme gibi çok ciddi bir “oyun” da buna dâhildir.
Hoşumuza gidiyorsa, hayat hikâyemizi “Kendimizin yazdığını”, yani kendi azim ve çabalarımızın bir ürünü olduğunu gururla anlatırız. Eğer yaşam hikâyemizden hoşnut değilsek, o zaman bunun suçlusu olarak “Toplumu” işaret ederiz. Başarılı veya başarısız “Biyografimiz, büyük ölçüde toplumsal deneyimlerimizin hikâyesidir.” (Berger ve Berger). Yani övündüğümüz veya sıkıldığımız biyografimiz aslında toplumsaldır. Ömrümüz, içinde yaşadığımız toplumun daha uzun ömrünün yalnızca bir kısmıdır. “Yani sadece sosyal mekânsal bir düzende değil, aynı zamanda sosyal bir zaman düzeninde de yaşıyoruz. Hayatımız toplumun içinde yapılan bir yolculuktur” (Berger ve Berger).
Çoğu zaman bireyler ve bir toplumu oluşturanların çoğu, kesinliğin olduğu bir dünyada yaşadıklarına inanır. Bu durum, toplumda yaşadığı temel yapıların sorgulanmamasından, görünüşte doğal ve apaçık yaşam koşulları olarak kabul edilmesinden dolayıdır. Bu kesinlik duygusu, mikro ve makro dünyaların ortak bir özelliğidir (Berger ve Berger).
Toplumu anlamak için insanı, insanı anlamak için de toplumu anlamalıyız. Çünkü “Her toplumda bir parça insan, her insanda bir parça toplum vardır” (Mikl-Horke). Dolayısıyla toplum nasılsa, biz öyleyizdir ve biz nasılsak toplum da öyledir.
Toplumdan şikâyetçi olanlar kendinden hoşnut değildir, kendinden şikâyetçi olanlar toplumdan hoşnut değildir. Ama bu karşılıklı hoşnutsuzluk dinamik bir süreçtir. Hiçbirimiz ne sürekli kendimizden, ne de sürekli toplumdan şikâyetçiyizdir.
Gerontologların “Başarılı Yaşlanma” dedikleri şey, “Başarılı Biyografi” ile bağlantılıdır. Çoğumuz başarılı yaşlanmanın değil, başarılı bir hayat hikâyesinin hayalini kuruyoruz. Her şeyin önüne “Yaşlanma” kavramı konularak, meseleyi “Gerontolojik” hale getirmenin de bir anlamı yoktur. Başarılı yaşlanma kavramından ziyade, “İyi Yaşlanma” kavramını daha uygun bir kavram olarak görüyorum.
Çünkü “Başarı” kavramının ardında gizli kalan “Performans”, “Rekabet”, “Randıman” gibi modern sanayi toplumunun insana dikte ettiği kavramlar vardır. Ama “İyi Yaşlanma” başka bir şeyleri ifade ediyor. Bir insan başarılı performansıyla başarılı yaşlanıyor gibi görünebilir, ama aslında başarısız bir yaşlanma sürecinde yaşlanıyor da olabilir veya bir başkası başarısız yaşlanıyor gibi görünebilir, ama birçoğundan çok daha iyi yaşlanıyor olabilir.
Bu nedenle “Toplum, değişen ve değişmeye devam eden yaşam akışının tasarımında yeni entegrasyon gereksinimleri ve yapılanma görevleriyle karşı karşıyadır” (Backes). Gerontologlar, değişen toplumsal koşulları ve bunun ardındaki imkân dünyalarını sabırla analiz etmeli ve kendine düşen sorumluluğa hazır olmalıdır.
Böyle düşünüyor Gerontoloji, bizden söylemesi…