Taoizm'in en önemli düşünürlerinden Lao Tse'nin "Öğretilebilen her şey öğrenmeye değmez" ifadesi, bizi, bilgi ve eğitimin doğası üzerine düşünmeyi teşvik etmektedir.
Öğrenme, öğretme ve bilgi edinme gibi yaygın kavramları temelden sorgulayan ve daha derin, kişisel içgörüye kıyasla yalnızca aktarılabilir bilginin öneminin araştırılmasını isteyen Lao Tse, tam olarak ne demek istiyor? Derslerde, kitaplarda veya seminerlerde öğretilenler gerçekten değersiz midir?
Lao Tse, tecrübeye, öğrenmeye ve dünyanın sezgisel kavranışına odaklanan benzersiz bir felsefeyi temsil etmektedir. Bu sözüyle, kelimelerle ifade edilemeyen veya dershanelerde aktarılamayan bir bilgi boyutu olduğunu öne sürmektedir. Öğretilebilen şey, her zaman nesnel, sistematik ve çoğu zaman yüzeyseldir; tekrarlanabilir ve herkes için eşit derecede erişilebilirdir. Ancak Lao Tse'ye göre gerçek bilgelik, kişinin kendi tecrübelerinden, yaşamı deneyimlemesinden doğar ve dıştan aktarılamaz, aksine içten büyür.
Kültürümüzde eğitim genellikle olguların, yöntemlerin ve teorilerin birikimi olarak anlaşılır; öğretmenlerin bilgiyi aktardığı ve öğrencilerin de özümsediği bir süreç olarak kabul edilir. Okullar, üniversiteler ve diğer eğitim kurumları, bilginin sistematik olarak aktarıldığı ortamlardır. Bu süreç, şüphesiz toplumsal ilerleme, teknolojik gelişme ve kişisel gelişim için çok önemlidir. Bir şey öğrenen herkes bunu uygulayabilir, aktarabilir ve sorgulayabilir. Fakat genellikle bu bilginin “Dışsal” bir karaktere sahip olduğu izlenimi yine de kalır. Bu bilgi, deneyimlenen değil, sadece öğrenilen ve öğretilebilen bir bilgidir. Zihinsel engelli değilse, herkes mühendis, hekim, avukat, öğretmen olabilir.
Lao Tse, bu öğrenme biçimini sorgulamaktadır. Öğretilebilir olan her şeyin anlamsız olduğunu değil, öğretilemeyenle kıyaslandığında, daha az değerli olduğunu iddia etmektedir. Öğretilebilir bilgi her zaman dile, sembollere ve sistemlere bağlıdır. Yazıya dökülebilen, test edilebilen, sınava tabi tutulabilen ve onaylanabilen bilgidir. Ancak hayattaki en büyük değere sahip olan şeylerin çoğu; sevgi, şefkat, bilgelik, sezgi, öz bilgi öğretilemez, bizzat deneyimlenmelidir.
Öğretilemeyen nedir? Hayatın kendisi hakkında bilgi, kişinin kendi duygularını anlaması, bağlantıların sezgisel olarak kavranması, kişisel bir dünya görüşünün geliştirilmesidir. Bu bilgi seminer materyallerinde, sınav sorularında veya ders kitaplarında ele alınamaz. Belirsizlik durumlarında, hayret anlarında, kriz dönemlerinde gelişir. Örneğin, şefkati öğrenenler bunu tanımlarla değil, aksine karşılaşmalarla, acı çekerek, topluluk deneyimiyle öğrenirler.
Bilgelik, genellikle yaşlılık, deneyim ve olgunlukla bağlantılı olarak kullanılan bir terimdir. Sadece olgusal bilgi veya analitik zekâdan ibaret değildir. Gerçek bilgelik, durumları doğru bir şekilde değerlendirmek, ihtiyatlı kararlar almak ve ne zaman müdahalenin uygun, ne zaman kısıtlamanın gerektiğini anlamakla ortaya çıkar. Bu nitelikler öğretilemez; hayatın kendisiyle ortaya çıkar ve gelişirler.
Öğretilebilir her şeyin bir değeri olmadığı gerçekten doğru mu? Lao Tse’nin bu ifadesi çok radikaldir ve çelişkiye yol açmaktadır. İnsanlık, öğretim, bilim ve bilginin yayılması yoluyla, muazzam bir ilerleme kaydetmiştir. Bilginin aktarımı, inovasyonun, kültürün ve medeniyetin temelidir. Bilgiyi aktarma yeteneğimiz olmasaydı, ilkel bir seviyede kalırdık. Öte yandan, deneyimler, yalnızca veri, formül ve gerçeklerin biriktirilmesinin, kişisel iç görüye yol açmadığı sürece, yaşam sanatına çok az katkıda bulunduğunu göstermektedir. Bir kişi tüm hayatını incelemiş olsa bile, başkalarıyla iletişim kurmaktan, kendini anlamaktan veya iç huzuru bulmaktan aciz olabilir. Tersine, hiç okula gitmemiş ve yine de yaşanmış tecrübelerden elde edilen, derin bir bilgeliğe sahip insanlar vardır.
Belki de insan olmayı tanımlayan şey, öğretilebilir ve deneyimsel arasındaki diyalektiktir. Bilginin aktarımı ilk adımdır; ancak bu bilginin gerçek bir iç görüye dönüşmesini kişinin kendi yaşam pratiği sağlar.
Öğretilebilen şey adeta bir haritadır, deneyimlenebilen şey ise arazidir. Bir haritayla seyahat edebilirsiniz, ama yalnızca yürümek, araziyi deneyimlemek sizi bir gezgin yapar.
Eğitimin başarı ve refahın anahtarı olarak görüldüğü bir zamanda, Lao Tse’nin bu sözü bize, salt bilgi edinmenin ötesine geçmenin önemli olduğunu hatırlatmaktadır. Okullar ve üniversiteler yalnızca bilgi aktarmakla kalmamalı, aynı zamanda bireysel deneyimin, kişisel gelişimin ve karakter ve tutum gelişiminin mümkün ve arzu edilir olduğu alanlar yaratmalıdır.
Yaşam boyu öğrenme, yalnızca sürekli olarak öğretilecek yeni şeyler edinmek değildir; her şeyden önce sürekli olarak yeni deneyimler, değişim ve içsel gelişim anlamına gelir.
Kişisel gelişim öncelikle öz değerlendirme, tecrübe, karşılaşmalar ve hata yapma ve hatalarından ders çıkarma isteğiyle ortaya çıkar. Sadece öğretilebilecek şeylerin peşinden koşanlar, esas olanı kaçırırlar. Bu nedenle eğitim, yaşamın "Açıklanamayan" alanlarını her zaman göz önünde bulundurmalıdır: yaratıcılık, empati, maneviyat ve sosyal beceriler.
Lao Tse’nin sözü, eğitim ve bilgi üzerine düşüncede, radikal bir değişim çağrısında bulunmaktadır. Bu durum, öğretilebilecek olanın değerini azaltmaz, aksine onu kişinin kendi deneyimi, içsel gelişimi ve yalnızca yaşamın kendisiyle edinilebilecek bilgelikle ilişkilendirir. Bilgi edinme çabası, yalnızca öğretilebilecek olana odaklanmamalıdır. Sürekli olarak bilinmeyene adım atmaya, öğretilemeyene ama deneyimlenebilene açık olmaya bizi davet eder.
Eğitimin en büyük armağanı, öğretilebilecek olanın ötesine geçme yeteneğidir; kişinin kendisini keşfetmesidir. Hiçbir kitabın öğretemeyeceği ve hiçbir öğretmenin aktaramayacağı bir şeydir bu. Bu anlamda öğrenme bir maceraya, bir sanata, kişisel gelişime giden bir yoldur. Dolayısıyla bilgelik, eğitimi ve öğrenmeyi, yalnızca kişinin kendi deneyimiyle, gerçekten değerli hale gelen bir yolculuk olarak yeniden düşünmesi için itici bir güçtür.
Böyle düşünüyor Gerontoloji ve Gerontologlar, bizden söylemesi...