Zigzag çizmeyelim

Siyaseti takip edenler erken seçim ihtimalinin kuvvetlendiğine dikkat çekiyorlar. Partilerin bu ihtimale uygun olarak gereken stratejiyi belirledikleri de yine ifade edilenler arasında..

Bu durumda yakın bir tarihte Türk kamuoyu sandık başında olacak...

Vatandaş olarak bu durumu iyi tahlil etmeli ve kararımızı oluşturmaya şimdiden başlamalıyız.

İlk yapılması gereken şey bence şudur: Kendimize samimiyetle şu soruyu sormalı ve aynı samimiyetle cevabını vermeliyiz: Ben nasıl bir Türkiye istiyorum?

Geçen seçimlerde oyların çoğunluğu verilmiş bir karar oyundan öte bir “deneme” ya da “çaresiz kalma” oylarıydı. Ancak gördük ki siyaset seçmene böyle bir lüksü tanımıyor.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak nasıl bir Türkiye istediğimize, çocuklarımızın ve torunlarımızın hangi şartlar altında yaşamalarını istediğimize karar vermeli ve bu karar doğrultusunda oyumuzu belirlemeliyiz; herhangi bir gündelik işi yerine getiriyormuş gibi, bir oyuna katılıyormuş gibi ya da elle gelen düğün-bayram düşüncesiyle sandık başına gitmeyelim bu kez... Hele hele seçime katılmama gibi bir sorumsuzluğu aklımızdan bile geçirmemeliyiz... Verdiğimiz oyun sadece bugünün değil geleceğin nasıllığını da belirleyeceğini unutmayalım...

Can-ı gönülden istediğimiz Türkiye nasıl ise bu isteğin sağlanacağı temel değerlerin arkasında duran partiye oyumuzu verelim... Bir başka deyişle zigzag çizmeyelim...

İnsanın kendi gerçeğini bulması ve bu gerçeğe saygılı bir şekilde eylemde bulunmasını ders veren güzel bir anlatıyı paylaşmak isterim:

“Dünyada görmek istediğiniz değişiklik ne ise o olun” deyişiyle felsefesini özetleyen Gandi haftada bir halkın dileklerini dinler ve onların sorularını yanıtlarmış. Bir kadın dört saatlik bir yoldan oğluyla gelmiş ve saatlerce sırasını bekledikten sonra Gandi kadına ne istediğini sormuş. Kadın kendisi için bir şey istemediğini, oğlunun evdeki ve bulduğu tüm şekerleri yediğini, sözünü dinlemediğini söylemiş. “Oğluma nasihat et, seni çok seviyor, sayıyor, senin sözünü dinler” demiş.

Gandi çocuğa annesinin söylediklerinin doğru olup olmadığı sormuş. Çocuk mahcup bir şekilde gülümseyerek önüne bakmış.

Gandi kadına dönmüş ve “kırk gün sonra gelin” demiş. Kadın dört saatlik yolu düşünüp “İki dakika konuşamaz mısın?” diye ısrar etse de faydası olmamış.

Kırk gün sonra dört saatlik yolu tekrar yürüyen ana-oğul Gandi’nin yanına gelmiş. Gandi bu sefer çocuğu yanına oturtmuş ve gözlerinin içine bakarak, “Çok şeker senin sağlığın için iyi değil; istersen bırakabilirsin, biliyorum. Şöyle bir düşün ve burada bana söz ver; şekeri bırakmaya karar verirsen iyi bir karar vermiş olacaksın.”

Kadın oğlunu da almış ve gitmiş. İlerleyen günlerde kadın yine ve bu kez tek başına gelip Gandi’ye şöyle söylemiş:

“Oğlum artık şeker yemiyor. Ama sana öfkeliyim. Neden beni kırk gün beklettin ve onca yolu yürüttün. Oysa konuşman iki dakika bile sürmedi.”

Gandi gülümsemiş, “İlk geldiğinde söyleseydim, sözlerimin hiçbir etkisi olmazdı. Çünkü o zaman ben de şeker yiyordum. Kırk gün şekeri bıraktım, şekeri bırakabildiğimden emin oldum, ondan sonra oğlunla konuştum. O benim gözlerimden söylediğime kendimin inandığını gördü. Ve sözlerim onu o zaman etkiledi.”

İşte aynı buradaki gibi gözleriyle sözleri zigzag çizmeyen lideri bulmak ve oyumuzu vermek boynumuzun borcu...

Yayın Tarihi
19.06.2008
Bu makale 382 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!