Geçen yıla damgasını vuran Alacakaranlık serisinin son filmi Yeni Ay'ı (New Moon) bayram tatilinde Laura'da seyrettim...
Elbette ben de herkes gibi çok beğendim! (Boş ve anlamsız bir filmdi diyecek kadar dinazor değilim).
Dünyada 70 milyon insanın, Türkiye'de ortaöğrenim çağındaki öğrencilerin hemen hemen hepsinin izlediği bir filme merak duymamak aymazlık, izlememekse büyük handikap olurdu doğrusu!
Popüler kültürü önemsiyorum çünkü bu kültürün yaratıcıları gençler.
Gençlerle anlaşabilmek önemli. Bunun için de onlarla aynı dili konuşmak gerekiyor.
Sadece kendi lügatımızda olanlarla yetinmeye kalkarsak “jenerasyon farkı” sorunu karşımıza çıkar ki; bu hem bir anne olarak özel hayatımda hem de iş hayatımda zorluk çıkarmaktan öte bir işe yaramaz.
Çok değil bundan on yıl kadar önce internet bu kadar yaygın değil fakat televizyon çok daha etkiliyken televizyonun servis ettiği ünlü pop sanatçıların konserlerinde ayılan-bayılan, avaz avaz bağırarak kendinden geçen gençlerin varlığına aşinaydık. Şimdi böyle bir şey yok...
Zaman kendi ritminde ve öyle yumuşacık değişiyor ki durup ciddiyetle bakmadıktan sonra olan bitenin farkına varmak pek de kolay olmuyor.
Alacakaranlık (Twilight) serisinin yazarı Stephenie Meyer bu farkındalığı eş zamanlı yakalayan yazarlardan biri.
Filmleşmesi muhtemel son kitabı Göçebe' yi de okuduğum için iyi biliyorum; Meyer adını daha çok duyacağız.. (Stephenie Meyer sanıldığı gibi erkek değil, bir kadın yazar ve Alacakaranlık serisinin lokomotifi olan “vampir aşkı” metaforunu gördüğü bir rüyadan ilham almış. İyi de olmuş; böylece dünya açapında özellikle gençler arasında öne çıkan ortak bir ihtiyacı, kolektif bir boşluğu doldurmak üzere işe koyulmuş.)
Meyer, “Popstar”ların yıldızlar kadar uzak ve ulaşılmaz olmadığının aksine her an her yerde karşılaşılabilecek kanlı-canlı (herkes gibi) insanlar olduğunun farkına varan ve hayal kırıklığına uğrayan dünya gençlerinin hayranlık duyma, sevme, bağlanma güdülerine hitap edecek cevheri buldu ve işliyor.
Geçen yılların popstarlarının ulaşılırlığı karşısında Alacakaranlık serisindeki kimliklerin ulaşılamazlığına bakınca efsanesinin gizemi ortaya çıkıyor.
Bir yanda vampir Edvard, diğer yanda kurt adam Jacob...
İkisi de en az yıldızlar kadar ulaşılmaz öyle değil mi?
Olayı gençler üzerinden yorumluyorum diye sanmayın ki filmi sadece gereklilik duyduğum için kendimi zorlayarak izledim.
Aksine zannettiğimin çok üstünde bir keyfle çıktım sinema salonundan.
Çünkü bizim jenerasyonun da ondan öncekilerin de ta Romeo-Jülyet'e kadar uzanan hatta en başından tüm zamanlarda geçerli olan bir temaydı aslında filmin gerisinde olan.
Türk sineması klasikleri arasında ilk sırada yer alan o unutulmaz film, Selvi Boylum Al Yazmalım'la birebir aynıydı filmin arka fonu... Ya da Shakespeare'in Romeo ve Jülyet'iyle...
Karar anında, aşk ve minnet duygusunun akılda, vicdanda ve kalpte verdiği mücadele...
Selvi Boylum Al Yazmalım'da sevgi ve minnet kazanmıştı.
Yeni Ay'da da kazanansa aşk!
Ya da her zaman sadece kader....
SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR