Değişen turizm

Işıklar, Atatürk Caddesi, Kalekapısı, Kaleiçi, Yat Limanı. İşte size eşi benzeri olmayan cazibe merkezleri.Üstelik bunlar suni, taklit değil “yaşayan ruhu olan” özgün yerler.

Yıllardan beri turisti kumsalların üstündeki otelden şehrin içine çekecek cazibe merkezlerinin gerekliliğinden söz ediyoruz.

Bunun için ciddi şekilde kafa yoranlar, proje sunanlar, yurt dışındaki örnekleri kopyalamayı tavsiye edenler var.

Dünya turizminde önemli payı olan bir ülke olarak stratejik planlamamızda doğru adımları ıskalarsak elbette kısa vadede geri kalan, uzun vadede ise belki de dünya turizmi içinde varlığını kaybeden; yok olup giden bir değer oluruz.

Bunlar gözü kapalı atılacak adımlar değil. Turizm politikası sadece yerel politikalar ile ele alınamaz. Turizmin devlet politikası ile sürdürülebilir hale getirilmesinin zorunluluğunu herkes biliyor. Buna karşın pek bir şey yapılmıyor.

O halde, pastadan en büyük payı alan Antalya turizmcilerine düşüyor iş. Bu konuda hükümeti ikna edecek ve harekete geçirecek çabalar içinde olmaları gerekiyor. Oysa turizm camiasından gelen tek ses yakınma ve sitem!

Turizm sektörü dünyayı ve ülkemizi iyi okumalı. Dünyada ve ülkemizde yükselen değerler nelerdir? Bu ikisini iyice analiz edip gerçekleri saptadıktan sonra ancak akla yatkın ve ikna özelliği olan bir politika oluşturulabilir.

Deniz, güneş, kum, bikini. Bunlar şimdi sadece Türkiye’de değil dünyada da “out”.

Elbette sosyolojik dayanakları var bunun.

Amerika’da yapılan sosyolojik çalışmalar “sağlıklı yaşam” ilkesinin tespit edilen 15 değer içinde ilk sıralarda yer aldığını gösteriyor (Robin Williams).

Küresel ısınma, ozon tabakasının delinmesi, buzulların erimesi, cilt kanserleri, doktorların güneş ışığından korunun tavsiyeleri günümüz insanını ilgilendiriyor.

Bir başka deyişle deniz tatilinin modası geçmek üzere. Özellikle yetişkin ve ekonomik anlamda rahat turistler daha çok kültür turizmine yöneliyor. Özgün kültürler değer kazanıyor... Çünkü insanlar nadirleşen şeylere değer verirler. Bu insanın tabiatında var.

Özgün kültürel öğeler de nadirleşmeye başladı.

Küreselleşme süreci dünyadaki yaşam biçimlerini aynılaştırdıkça toplumsal kültürlerin önemi ve kıymeti artmaya başladı.

Modern insan nesli tükenen foklara üzüldüğü kadar yok olup giden kültürler için de kaygı duyuyor. Gelecek nesillere renksiz bir yaşamı miras bırakacak olmak  toplumsal bilinci gelişmiş insanın canını yakıyor.

Kendinizi düşünün; on yıl öncesini. Bir Antalyalı olarak yazın kaç gününüzü deniz kıyısında geçirirdiniz? Bir de bugünü düşünün. Deniz, kum, güneş üçlüsüyle muhabbetiniz on yıl öncesi kadar mı yoksa aranız farkında bile olmadan epey açılmış mı?

Lüks bir otelde her şey dahil kalıp denize, kuma yayılıp, yiyip içilip yapılan bir tatil mi? Yoksa doğayı duyumsayarak konaklamak, denizi doyasıya seyrederek, oradaki insanların dün ve bugün nasıl yaşadıklarına şahitlik ederek, kendinin farkına vararak, hayatı kutsayarak geçirilecek bir tatil mi?

İkinci şıkkı seçenlerin sayısı artmaya başladı. Üstüne üstlük bir de sağlığa zararsız kahvaltılar, yöresel tatlar, hormonsuz meyveler, boyasız tatlılar varsa.

Peki bu durumda önceki trende göre yapılanmış onca yatırım ne olacak? Değer kazanacak elbette. Antalya ve çevresindeki her bir otel imrenilecek güzellikte ve zaten doğayla içiçe. Yeter ki dönüştürme becerimiz olsun.

 

SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR

Yayın Tarihi
29.09.2009
Bu makale 5618 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!