www.antalyabugun.com adlı internet gazetesinde Afife Demirtaş’ın çok güzel bir yazısını okudum.
Yazı güzeldi ama içindeki tavır bana biraz dokundu. İçime sindiremedim.
“Onbeşlik ‘utanmaz’ yaşlılar!” başlıklı yazısında Afife Demirtaş gençleri şikayet etmiş biz okurlarına... Toplu taşıma araçlarında oturduğu yerden kalkıp yaşlılara, hamilelere, sakatlara yer vermeyen gençlerin kulaklarını bükmüş biraz...
Bunu yaparken elini tam da vicdanından çekmiş değil; şefkati elden bırakmamışlığı hemen hissediliyor... Orson Welles’in “Ben gençlik nedir bilirim ama sen yaşlılık nedir bilmezsin” deyişini bile dahil etmiş yazıya... Fakat sonra Welles’in bu sözünü inkar edercesine bir sertlikle ayıplarını yüzüne vurmuş gençlerin... Biraz durup düşünülecek olsa bu söz zaten işin aslını yumuşatıyor... Kabahatli de olsalar nihayetinde mazeretleri geçersiz sayılamayacak kadar güçlü. Çünkü adı üstünde onlar “gençler” ve yaşlılar gençliğe ne kadar vakıfsa, gençler yaşlılıktan o kadar bihaber... Bilenle bilmeyen bir olur mu hiç!
Afife Demirtaş sözünü ettiğim yazısının sonuna doğru “bir utanmaz gencin” yaşlılar için söylediklerini aktarmış... O utanmaz gencin yaşlılar için söylediği kırıcı sözlere zannediyorum ki internette meşhur bir yer olan ve tabir-i caizse gençlerin kurtlarını döktükleri, isyanlarını, asiliklerini, edepsizlikleri kustuğu ama kendilerini genç ve özgür hissettikleri alanlardan biri olan “ekşi sözlük” türünde bir yerlerde rastlamış sevgili Demirtaş ve gözlerine inanamayıp öfkelenince de aynen köşe yazısına alıntılayarak teşhir etmiş...
O sözleri bu yazıya aktarmayacağım çünkü o gencin ayıbını yaymak değil örtmek belki daha iyisi...
Biz gençliği biliriz... Gençliğimizde bazı anlarda yaşlılar (ve daha kimler kimler) için içimizden pek de iyi olmayan düşünceler geçtiği muhakkak olmuştur. Dile getirmemişizdir ama içimizden de geçmiştir. Bugünün genci olsak ve gençlerin takıldığı, kendi lisanlarıyla atıp tutuğu internet ortamındaki boş meydanları bulsak, biz de belki o nahoş naralardan atardık... Ya da atmazdık...
Yanlış olmasın, söz konusu hadiseyi tasvip edip öne çıkarmıyorum. Ama anlıyorum ve büyütmeyelim diyorum, hepsi bu... Yetişkinlerin onca ayıbı göz önündeyken, yenilir-yutulur cinsten olmayan onca dalavereler tam da gündemin ortasındayken, yetişkinlerin gençlerin sırtlarına çıkıp nasıl onlarca yıl tepindiği hukuk önüne çıkmışken... Varsın birkaç utanmaz genç de azıcık boyunu aşacak yaramaz sözler sarfetmiş olsun. Kıyamet kopacak değil ya...
Bu kısma kadar neyse diyeceğim de... Demirtaş’ın yazısının altında bir başka köşe yazarının; sayın Adil Gürkan’ın yorumunu okuyunca hepten üzüldüm... Sayın Gürkan yazıya yorumunda diyor ki:
“Afife Hanım geçenlerde İzmir’den otobüsle Antalya’ya geliyorum. Koridor tarafındaki koltuğa oturdum. Saçı sakalı birbirine girmiş bir kopuk, ben diyeyim 16, siz deyin 17...”
Aman demeyin Adil Bey... 16-17 yaş henüz genç bile değil; çocuk... Hukuk önünde dahi çocuk! Yetişkin bir insan bir çocuğa bu kadar kolay “kopuk” demese keşke... Bununla da kalmamış Adil Gürkan, yorumun devamında da “zibidi” geliyor...
Suçunu merak etmişsinizdir gencin... Köşe yazarımızın yanındaki boş koltuğun yolcusuymuş da yerine geçmek istediğini gözüyle işaret ederek belirtmiş, hiç kelam etmeden... “Anlamadım, numaranız 9 mu?” sorusuna karşılık olarak da kulağını göstermiş eliyle...” Müzik dinlemekte olduğu aletin kulağına soktuğu kısmını” gösterdi diye ifade ediyor Adil Gürkan...
Yani iPod’unu...