Yaşadıklarımız ve sonbahar

Bayram ve referandum heyecanıyla dolu geçen bir haftayı geride bıraktık.

Referandumdan çıkan sonuç gösterdi ki, halk toplumsal değişim niyetine girmiş ve bir anlamda “Cesaretim var!” diye ilan ediyor…

Böylece girilmiş olan süreç içinde her adımın insanca ve kolayca olmasını umuyor ve diliyorum…

Referandum sonrası tavırlara baktığımda bana en ilginç gelen şu oldu:

“Hayır” oyunu açıklayan ve bu görüşünü kendince savunan, gerekçelerini ısrarla sıralayan çok sayıda kişi nedense “mağlup” hissini yaşadı.

Güreş kültüründen gelen geleneksel bir hissediş gibiydi bu.

Fakat asıl ilgimi çeken şey bu yenilmişlik hissi değil de; “Ben ‘hayır’ dedim ama benim babam ‘evet’ dedi. Babam zaten ezelden beri…” tarzında kurulan cümleler oldu.

Bu tavrın, kurulan bu cümlelerin ardında olanı iyi okumak gerekiyor… Endişe mi yoksa endişeyle birlikte bir o kadar da çıkarcılık mı?

İnsan çıkarcıdır. Bunu yadsımak doğru olmaz. Her insan kendi çıkarını düşünür. Buraya kadar bir beis yok. Ne zaman ki insan kendi çıkarı için başka insanların çıkarını hiçe saymaya başlar o zaman bu hal insanca olmaktan çıkar ve zalimce olmaya başlar.

Sadece toplumsal boyutta değil özel hayatlarda da hükmünü süren böylesi nice bencil kişilik kendi bekası için nice arkadaşlıkları, dostlukları hatta nice yuvayı gözünü kırpmadan talan etmekten çekinmez… Böylelerine bakınca sanırsınız ki herkes bertaraf olacak kendisi de dünyaya kazık kalacak… Yol açılan onca yıkımın ardından nereye kazık kalınır nereye direk olunur orası bilinmez tabii…

Böylesi çıkarcılık peşinde bir hayat sürenleri ve bu hayatın ilelebet sürmesini yalvarırcasına dileyenleri çok gördük… Oysa biliyoruz ki değişmeyen tek şey değişim!

Bu değişim dediğimiz şey geniş zaman içine yayıldığında velev ki bir daire çizsin fark etmez, değişim doğal, kaçınılmaz ve sürekli bir toplumsal olgu olarak biz bireylerin gerçeği.

Niyetimizi, dileklerimizi iyi ve güzel kılarak toplum olarak girdiğimiz süreçte bir birey olarak üstümüze düşen sorumlulukları temiz ve açık bir akıl ile yerine getirmeye koyulalım ama tüm bunları yaparken kişiliğimizi, ruhumuzu beslemekten de geri durmayalım.

İşte karşımızda sonbahar.

Antalya en güzel deminde…

Sabah seherinde yerde uçuşan güzelim çınar yaprakları…

Önce körfeze sonra şehre düşen nazenin güneş ışıkları…

İkindi vaktinde vecd halinde kumru ötüşleri…

Akşamın alacakaranlığında Kalekapısı’nda insan koşuşturmaları…

Yivli Minare’nin karanlığa teslim olmadan önce Beydağları’yla vedalaşması…

İçine kapanan, sakinleşen, asude bir sonbahar daha yaşamak ve yaşatmak için ince bir telaş içinde hazırlanan Antalya…

Her şey gelir geçer. Bunu hepimiz biliriz fakat bu biliş bizi yaşadığımız sevince yaşadığımız acıya bigâne kılmaz…

İnsan olmanın sorumluluğuyla yüklendiğimiz görevleri yerine getirirken insan olduğumuzu unutmayalım ve yüzümüzü doğaya dönelim ki varlığımız muhatabını bulsun ve gün içinde kısacık anlarla da olsa gönül şad olsun…

Gökyüzüne, yeryüzüne sakince bakıp ruhumuzu doyuralım ki, açgözlülükle hayata saldırmayalım…

SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR

Yayın Tarihi
17.09.2010
Bu makale 7036 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Önemli olan özü yitirmemek ve öz de doğanın tam içinde. Antalya'da sonbahar ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Kalemine, yüreğine sağlık Yasemin'cim.

Özlem Akaydın 19.09.2010

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!