Topkapı Sarayı

Topkapı Müzesi’ni her gezişimde farklı izlenimlerle ayrılıyorum.

Çocukluk yıllarıma denk gelen ilk gezişimde mücevherat bölümüyle büyülendiğimi hatırlıyorum.

Bilhassa orada ilk kez gördüğüm zümrütler en beğendiğim şey olmuştu müzeye dair.

Sonraki gezişlerimden birinde padişahların portrelerinin olduğu salon uzunca zaman aklımda kalmıştı. I. Murat portresinden yayılan hüzün beni çok etkilemişti. Günlerce resimden  yayılan bu hüznün nedeninin ne olabileceğini düşündüğümü hatırlıyorum.

Bu son gidişimdeyse Saray’ın bende bıraktığı en büyük iz bahçesindeki manolya ağaçları oldu.

Taşlar, mermerler, varaklar, ipekler, resimler, zümrütler. Her şey eprimiş, canlılığını kaybetmiş, müzelik olmuş ama bahçedeki manolya ağacının yaprakları inadına parlak, inadına yeşil. Hiç dokunulmamış bembeyaz çiçeklerinden canlılık fışkırıyor. Bu tezat, hem düşündürücü hem etkileyiciydi.

Mermerler, varaklar, zümrütler diyerek bir ihtişamdan söz ettiğimi sanmayın.

Dünya üzerinde başka bir saray var mıdır böylesine mütevazı olan?

Oysa zamanın en güçlü devletinin yönetildiği bir saray Topkapı.

Buna rağmen zenginliğe, gösterişe, şaşaaya dair hiç bir şey yok.

Sarayın girişinde sol tarafta eski Türk evlerinde gördüklerimiz gibi, büyükçe bir ocak yer alıyor. Süslü bir şömine değil; bildiğimiz dümdüz ocak... Padişahı ziyarete gelen yerli yabancı misafirlere kahvelerin pişirildiği bir ocak.

Sonra bürokratik görüşmelerin yapıldığı salona geçiliyor. Burası da inanılmayacak derecede sade.

Kısacası sarayın her bir karışında ki buna Hazine bölümü de dahil sadelik hakim.

Dünyaca ünlü Kaşıkçı Elması’nın hikayesini burada tekrarlamak isterim.

Sanılmasın ki zamanın en güçlü padişahının, “Dünyadaki en büyük elmasını bulun ve bana getirin!” buyruğuyla ele geçmiş eşsiz bir pırlantadır o!

Bir mezbelelikte rasgele birinin eline geçer bu elmas. Taşın değerli olabileceğini anlayan biri “üç kaşık” karşılığında bu elması takas eder. Sonra ederini sormak için bir kuyumcuya götürür. Kuyumcu taşın elmas olduğunu söyleyince aralarında kavga gürültü çıkar ve hadise sadrazamın kulağına kadar gider.

Böylelikle dünyada eşi emsali olmayan büyüklükteki elmas Osmanlı hazinesine girmiş olur.

Topkapı Saray’ındaki bu gösterişten uzaklığın bilinçli bir davranış, bir tercih olduğu su götürmez.

Benim bu konudaki yorumum tamamen dini ahlak kılavuzluğunda tercih edilmiş bir davranış şekli olduğudur şaşaadan ve gösterişten özellikle kaçınma.

Aslında müzede yer alan Kutsal Emanetler bölümü beni bu yoruma doğru yönlendirdi. O bölüm ziyaretçileri etkileyici, güçlü bir atmosfere sahip. Sürekli Kuran okunuyor. Hem nasıl olgun, huzur dolu bir sesle.

Bu bölümdeki kutsal emanetler öyle özel ve anlamlı ki üzerine fazla söz söylemek bile saygısızlık olur diye çekiniyorum.

Topkapı Sarayı sıradan bir müze değil. Lazım gelen hassasiyeti ve içten saygıyı esirgememek gerekir..

Not: Sarayın girişinde alınan Müzekart ile bir yıl boyunca Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı tüm müze ve ören yerlerini ücretsiz gezmek mümkün.17 yaşın altındakiler ücretsiz, öğrenciler ise yarı bedeline alabiliyor Müzekart’ı.

 

 

SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR

 

Yayın Tarihi
24.07.2009
Bu makale 5305 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Topkapı Sarayı bize tarihimizi en iyi anlatan yerlerden biridir belki de. Müzekart uygulaması ise özelliklle öğrenciler için çok güzel bir uygulama. Sevgiler, Yasemin'ciğim.

Özlem Akaydın 24.07.2009

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!