Sevmek mi?

Ne zaman yürüyüşe çıksam, caddelerde, park alanlarında elinde tasması köpeğiyle gezinen insanlarla karşılaşıyorum.

Köpek cinslerini pek bilmem ama gördüğüm kadarıyla sahiplenilen köpeklerin çoğu yırtıcı cinslerden. Kiminin kuyruğu, kiminin kulakları kesilmiş. Eğilip sevmekten öte uzaklaşma ihtiyacı hissettiren vahşi görünümlü köpekler.

Sahiplerini gözlemlediğimde, köpeklerinin başkalarında yarattığı bu histen memnunluk duyduklarını fark ettim.

Tuhaf bir böbürlenme, biraz meydan okuma, biraz gururlanma gibi.

Tam da bu gözlemime dair kafa yorarken sevgili Bekir Coşkun ile Başbakan arasında bir polemiğin konusu oldu hayvanlar.

Bekir Coşkun’un hayvanlar konusuna eğilimi malum.Dünya çapında bir araştırma yapılsa köşesinde “hayvan” sözcüğü en çok tekrarlanan köşe yazarı unvanını yerli yabancı başka hiçbir yazara kaptırmayacağına eminim. Bir okuru olarak  da Coşkun’un hayvan sevgisinin püripak ve hakiki olduğuna yürekten inananlardanım.

Ancak konuyla ilgili ortaya attığı ve uzun süreden beri savunduğu bir sava hiç katılmadığımı söylemek isterim.

O sav; küçüklüğünde bir hayvanı sahiplenmiş, sevmiş, beslemiş, yokluğunda acısını çekmiş bir insanın yetişkinliğinde kötü insan olamayacağı.

Tersten söylersek; küçüklüğünde bir hayvanı besleyip, sorumluluğunu almamış olan kişinin yetişkinliğinde sorumsuz ve kötü bir insan olacağı.

Bu konuda ben tam aksini savunuyorum.

Madem şahsi gözlemlere göre ortaya bir fikir atıp savunmak geçerli -ve makbul- öyleyse diyorum ki; küçüklüğünde bir hayvanı sahiplenen çocuk, büyüdüğünde kötü huylu biri oluyor. Daha hükmedici, daha egosantrik, koşulsuz sevilmeyi hakkı gören, kendini vazgeçilmez bilen, belki sorumluluk sahibi ama kötü huylu, habis.

İnsanoğlunun iyi ya da kötü oluşunu pek çok faktörün etkilediği bir gerçek. Bunu öyle tek bir etkiyle açıklamak çocukça bir iş olur elbette.

Belki asıl mesele, her canlıda doğuştan var olan sevmek yetisini hatta sevme refleksini ortaya çıkarıp çocukluk yıllarınca bu yeteneği doyasıya beslemek. Gelecekte iyi insan olmanın koşulu/yolu bu belki de.

Yenidoğan bir bebeğin hiç öğrenmeden refleks olarak anneye sevgiyle yaklaşmasını düşünün. Şahit olanlar takdir edecektir ki; bu sadece beslenme ihtiyacından dolayı bir yaklaşım değildir. Sevmenin öğrenilmiş bir davranış olmadığına canlıların doğasında var olduğuna inanıyorum. Sonradan öğrenilen sevmek değil sevilmek bence. Hatta koşulsuz sevilmek.

Sevginin yekpare olduğunu hayvan sevgisi doğa sevgisi insan sevgisi diye kategorize edilemeyeceğini.

Sevmenin insanoğluna bağışlanmış en ezeli bilgi olduğunu parçalara ayırmadan bütün halinde korunduğunda  ancak  ileriye aslolan haliyle taşınabileceğini sanıyorum.

Sevmeyi bilene; bütün hayvanlar, bütün ağaçlar, şu gökyüzü, yeryüzü ve kendimiz dahil tüm  insanlar hep  sevmek için.

Kolay iş değil haliyle hakikisinden  sevmek, o Mevlevi yüreği göğsünün ortasında taşıyabilmek.

 

Yayın Tarihi
04.03.2009
Bu makale 377 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!