Resesyondayız

Depresyon, enflasyon gibi kavramları büyük küçük hepimiz ezbere biliriz. Çünkü yıllardır haşır neşir olduğumuz, içinde yaşadığımız hallerin ifadeleri bunlar. Artık iyice “bizden “oldular. Önlerine lakaplar taktık, şarkılarımıza başlık yaptık falan.

Son zamanlarda bunların yanına bir yenisi eklendi; o da resesyon…

Söz söyleyenlerin, sözü dinlenenlerin söylediğine göre ekonomimiz resesyonda…

Doğal olarak biz de resesyondayız…

Başbakanımız da daha birkaç gün önce “Kriz inişe geçmiştir” duyurusunu yaptı… Aklımıza havayolları anonslarını getiren bu duyurunun esasına bakacak olursak karşımıza yine resesyon çıkıyor.

Ekonomi lisansımı referans alarak, bir bakalım neymiş bu resesyon!

Ekonominin toplam mal ve hizmet üretim miktarında kısa dönemli artışlar ya da azalışlar yani üretim hacminde yukarı-aşağı doğru dalgalanmalar olur. Üretim miktarındaki bu dalgalanmanın en üst noktasına Tepe, an alt noktasına da Dip denir.

Tepe’den başlayıp Dip’e doğru inen dönemi ekonomi bilimi “resesyon” olarak adlandırıyor. Dip’ten kurtulup Tepe’ye doğru yol almaya başlandığında, yani üretim hacmi artmaya başladığındaysa “canlanma” dönemine girilmiş oluyor…

Hemen anlaşılacağı üzere resesyonun etkileri kötü:

Üretim azalıyor, işsizlik artıyor, halkın refah düzeyi düşüyor.

Kısa dönemde normal sayılan bu seyir uzun dönemde seyrine devam ederse “Ekonomik Kriz” baş göstermiş oluyor. Dip’ten kurtulamayan ekonomi dibin dibine doğru inmeye devam ediyor. Aşağısı da Gayya Kuyusu…

Dünya ekonomik krizlerinin en büyüğü hali hazırda 1929 yılında yaşanan olarak kabul ediliyor. Belirtilerine kulak tıkandığı ya da o yıllarda ekonominin bir bilim dalı olarak öngörüsü bunu açıklayamadığı için 1929 yılında “Kara Perşembe” olarak adlandırılan bir gecede dünya ekonomileri altüst oluyor.

Öyle bir tablo ki bütün ticari bankalar batıyor, borsalar çöküyor, kişisel servetler kaybediliyor, paralar buhar olup uçuyor, şehirler işsiz ve sokak insanlarıyla doluyor…

Bir adım ötesi belki de insanın insanı yemesi…

Diyeceksiniz ki “İnsanlık para icat edilmeden önce de bal gibi bir arada mutlu mesut yaşıyormuş. En kötüsü takas ekonomisine dönülür. İnsanlar insanlarla değiş tokuş aracılığıyla ihtiyaçlarını karşılar…”

Bu artık mümkün değil… Çünkü tabiri caizse insan artık o zamanki eski insan değil. İnsan artık para (bir anlamda et) kokusunu aldı bir kez…

Ekonomi belki de en ilginç bilim dallarından biri. Haliyle ekonomistler de öyle… Tüm diğer bilim dallarıyla öyle girift bir alaka içinde ki ekonomide uzmanlaşmak isteyen birinin işi epey zor… Sadece ekonomi değil, psikoloji, sosyoloji, matematik, istatistik gibi pek çok bilim dalına da hakim olmayı şart kılıyor… Başka hiçbir bilim dalı yoktur ki ilkeler ve teoriler böylesine hayatın ta içine ait olsun…

Örneğin; ünlü İktisatçı Profesör Thomas Robert Malthus’un teorisi şöyledir: Gıda maddeleri aritmetik dizi (1,2,3,4…) nüfus ise geometrik dizi (2,4, 6,8…) olarak artar. Bunun sonu açlıktır… Topyekun bir açlık… Doğa buna karşı önlemini almış (doğal afetler, hastalıklar vb gibi.) İnsanlar da az çocuk yaparak dengeyi korumalı…(Halkına “en az üç çocuk” mesajını veren Başbakanımız acaba ne derdi Malthus’a?)

Madem dibin dibinde manzara böylesine tüyler ürpertici o halde hemen şimdi gereken tüm önlemler alınmalı değil mi… Elbette  alınıyordur. Aksi mümkün değil. İktidar çıldırmamışsa alınıyordur. Ama önlemlerin alınmasında gecikmeler oluyor derseniz…

Her gecikmenin ekonomi biliminde bir anlamı vardır. Yapılan ya da yapılmayan her hareket bir amaca ulaşmak içindir. Çünkü insan akılcıdır (homo economicus) kendi çıkarını gözetir!

Yayın Tarihi
05.12.2008
Bu makale 380 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!