Bayram gelmiş!

Bayram günlerinin kendine has bir huzuru olur…

İnsan insana daha çok güvenir, insan insanı daha bir sever sanki…

Evler şenlenir, ikramlar katmerlenir…

Dünya dev bir püskürtme boyayla pembeye boyanmış gibi hissedilir…

Bu hissedişte büyüklerin yaptığı hazırlığın payı inkar edilemez elbette…

Alınan bayramlıklar, yapılan yemekler, tatlılar, misafirler, misafirlikler, bayram yolculukları hatta bayram harçlıkları …

*   *   *

Bu bayram anladım ki, ne kadar ertelemeye çalışsam da nafile; yavaş yavaş rol değişimine hazırlanmak kaçınılmaz olmuş…

Evde bayram tatlısı hazırlamanın zamanı çoktan gelmiş…

Elbette şimdiye kadar bayramlarımız tatlısız değildi ama öyle tepsi halinde bayram tatlısı kimliğinde de değildi yapılanlar…

Bu bayram bir ebeveyn olarak üstüme düşen rolün hakkını vermeliyim diye düşündüm…

Hem, abartılıyordu bence; altı üstü bir tepsi tatlı sonuçta!

* * *

Açılmış hazır baklava hamurları da buldum… Üçkapılar’ın karşısındaki yola girdiğinizde  otoparkın hemen karşısında küçük ama tertemiz bir yufkacı var.. Baklavadan arapkadayıfına  her türlü tatlı malzemesi bulunuyor burada.. Ben tel kadayıfta karar kıldım…

Arife gecesi bir yandan televizyonda haberleri dinleyip, bir yandan da kadayıfı tepsiye yerleştirirken, şehitlerimiz ve aileleri yansıdı ekrana…

Bizler bayram telaşının tadına kapılmışken, hatta Ramazan Bayramı mı diyeceğiz yoksa Şeker Bayramı mı konusunu tartışırken… Diğer tarafta ne keskin acılar yaşanıyor…

Muhabir kabristandaki orta yaşlı adama mikrofonu uzatıp “Burada kiminiz var” diye soruyor… “Şehit yavrum var” diye cevap veriyor adam tıkanarak...

Biraz ilerde gencecik bir anne kendini yerden yere atarak acısını bastırmaya, dışarı atmaya çalışıyor… “Yavrum daha çok küçüktü” diye ağlıyor.. Acısı nispeten küllenmiş diğerleri çiçek ekiyor, suluyor, temizliyor…

O görüntülerle ekrandan bana ulaşan acıyı duyumsadım… Boğazım düğümlendi... Ayağım suya erdi…

“Ne yapıyoruz biz?” diye düşündüm…

Bayram dediğin salt gülüş ahenk mi?

Çocuklarımıza aktaracağımız o geleneksel davranış “Bayramlarda tatlı yapılır, büyüklerin elleri küçüklerin gözleri öpülür” çerçevesinde mi kalmalı?

Yoksa gerçeklere mi bakılmalı…

Türkiye’de korunmaya muhtaç ve kimsesiz çocuk sayısı 1milyonu aşıyor…

15-19 yaş arası çalışan çocuk sayısıysa 2 milyonu…

Okula gönderilmeyen kız çocuğu sayısı 1 milyon civarında…

8-14 yaş arası çalışmak zorunda kalan çocukların sayısı 400 bin…

Bırakın bir evi, bir aileyi, bir kuruma bile dahil olmayan yani şu an sokakta yaşayan çocuk sayısı da 45 bin…

Kaba bir hesapla 4 milyon 500 bin çocuk var; “Bayram gelmiş neyime” diyecek olan…

Hayatın sadece gülistan olmadığını biliyorum. Her toplum gibi bizim de mahcubiyetlerimiz var biraz da doğal olarak… Benim söylemek istediğim; bayramlarda mahcup olacağımız yerde “Ramazan mı demeli yoksa Şeker mi?”çizgisinde kalmamız..

 

Yayın Tarihi
02.10.2008
Bu makale 559 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!