Bir gövdedir yeryüzü

Ben bir suyum; yansıyor bana olay. Yurdumun içinde olsun, eylem varsa kımıldıyor su. Yeryüzünde olsun, varsa eylem, su kımıldıyor. 1940’lardan başlayan bu duyma, bu yansıma, yıllar geçtikçe daha gözle görülür, elle tutulur olmaktadır. Her sabah uyanır uyanmaz, kendimi, yurdumun benimle birlikte gözlerini açan kişilerinden biri bilerek, yerimden doğrulmaktayım. Yeryüzünün en uzaktakileriyle bir ‘yaşama ayarı’ içindeyim. Kim gülmüşse -ne yazık ki çok az- onunla birlikte gülmedeyim. Kim üzülmüşse, ağlamışsa, açsa, çıplaksa, işsizse -ne yazık ki daha da çok- onunla birlikte kahrolmadayım. Şöyle de diyebilirim: Bir gövdedir yeryüzü.

Bu güzel ve değerli sözler, yenice kaybettiğimiz, iki gün önce bu dünyadan uğurladığımız  şairimiz Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya ait…

Her zaman söylemişimdir; şiirle aramdaki bağ biraz tuhaftır. Ne şiirleri ne şairleri ezberimden bilirim… Antolojik birikimim yüz kızartacak kadar azdır.

Şiire tutkun olanlar, şiire delirenler varken, kalkıp da şiir hakkında ileri geri konuşmam yakışıksız kaçabilir.

Ama ne gam! Sonuçta şairler şiirlerini sadece kadrini bilen o tutkunlar için değil, yeryüzündeki canlı cansız her şey için yazarlar; buna eminim… İnsanın, dağın, taşın, bulutların, rüzgarın, yıldızların ve her şeyin; şiirlerini duyması, bilmesi, sevmesi ve övmesi içindir şairlerin şiir yazarken girdikleri o insanüstü gayret, o özen…

Benim şiirde bulduğum en değerli yan şahsımda uyandırdığı güven duygusu… Yalandan, zulümden, fesattan gına geldiğinde şiirle haşır neşir olur ve böylece arınırım...

Yeryüzündeki suyun kiri tuzu gökyüzünde nasıl arınıp saf yağmur damlalarıyla tekrar yeryüzüne dönerse, yaşamın ve yaşanmışlıkların kiri tuzu da bir şairin dimağında ve yüreğinde öyle filtrelenir, saflaşır ve tertemiz sözcüklerle tekrar döner yaşamın içine…

Yaşamdan alınıp tekrar yaşamın içine salınan en saf en arı sözcükler de Fazıl Hüznü Dağlarca’ya ait olmalı…

Adı gibi güzel şairimizin nur içinde yatmasını dilerken ona ait bir yaşanmışlığı da sizlerle paylaşmak isterim… Sevgili Mehmet Fuat’ın hazırladığı Türk Şiiri Antolojisi’nde şöyle bir yaşanmışlık yer alıyor Dağlarca’ya dair:

Bir gün baba ile oğul ilginç bir inatlaşma yaşamışlar:

Ortaokulun üçüncü sınıfını bitirdiği sırada bir öğle yemeğinde babası, ‘Fazıl’ı subay yapacağız’ demiş. Annesi, kardeşleri bu öneriyi sevinçle karşılamışlar. Çünkü ailedeki bütün erkekler subaymış.

Kendine başka bir yol çizmiş olan Fazıl, gözyaşlarını içine akıtarak ayağa kalkmış, Kuran’ların asılı durduğu duvara gitmiş, sınav günleri muşambaya sarılarak ceketinin içine iğnelenen minik Kuran’ı eline almış, üç kere öpüp başına koymuş, “İşte and içiyorum, ben subay olmayacağım” demiş.

Bunun üzerine süvari yarbayı Hasan Hüsnü Bey de yerinden kalkmış, yüzü kıpkırmızı, aynı duvara yönelmiş, büyük Kuran'ı eline alıp, “İşte ben de and içiyorum, Fazıl’ı subay yapacağım” demiş. Dönüp yerine oturmuş. Yemek buz gibi sona ermiş…

Sonuçta mı?

Sonuçta Fazıl Hüsnü Dağlarca Kuleli Askeri Lisesi’nde kılıç kuşanırken, şiirleri de kitap kuşanmış.

Subay çıktığı ilk gün, ilk kitabı olan Havaya Çizilen Dünya da okur önüne çıkmış…

Havaya Çizilen Dünya’dan şair Cemal Süreya’nın seçtiği ve dikkatlere sunduğu bir dize ile ayrılalım Dağlarca’nın yamacından:

“Avuçlarımla öpeyim ilk maddeyi ölürcesine (Bir atmosfer)”

 

Yayın Tarihi
23.10.2008
Bu makale 453 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!