Antalya ülkemizin en eski kentlerinden biri.
Kurucusu Attalos’un askerlerine dönüp “Yeryüzünün cennetini bulmuşsunuz” dediği, Atatürk’ün de “Kuşkusuz ki Antalya dünyanın en güzel yeri” sözüyle Attalos’un beğenisini teyit etmiş olduğu yer.
Turizmin Antalya’ya çok şeyler kattığı, özellikle ekonomisi ve kalkınması üzerinde bir sıçrama bir itici güç oluşturduğu yadsınamaz.
Bu gerçeğe rağmen ben Antalya adının sadece turizmle anılmasından şikâyetçiyim.
Turizm sonuçta bir sektördür. Başlangıç, gelişme, çökme dönemleri yaşayan her sektör gibi bir sektör.
Sektörün hayatiyeti tek bir etkenle açıklanamayacak kadar dış ve değişken etkenlere bağlı üstelik. Tek bir siyasi sözle ya da tek bir terör olayıyla yerle bir olacak kadar yaşananlara bağımlı…
Dolayısıyla turizme bel bağlamadan ama azami önem ve ciddiyetle günün gerektirdiği planlamalar ve değişimler yapılırken kent kendi varlığını da özgün bir şekilde yaşayabilmeli, idrak edebilmeli…
Antalya turizm varsa var yoksa yok sayılacak bir kent değil.
Milyonlarca insanın gönlüne taht kurmuş, unutulmaz hatıralara mekân olmuş, nice medeniyetlere tanıklık etmiş eşsiz bir yer…
Adı tarihe geçmiş yerlerden söz etmek çok anlamlı değil. Bu tarihi yerlerin önemi ve değeri dünyaca biliniyor.
Benim burada bahsetmek istediğim yerler sadece yaşayan için bir anlam taşıyan çok daha küçük, içinde kentin yaşam biçiminin cereyan ettiği, popüler kültürün nabzının attığı yerler, mekânlar…
Bu mekânlardan biri hatta başlıcası Karaalioğlu Parkı elbette…
Antalyalıların kısaltarak Karaoğlan dedikleri park…
Bu parka dair kişisel yaklaşımımı, hayatımdaki hatırını bir yana bırakıp başkalarının gözüyle başkalarının kelimeleriyle anlatmaya, anlamaya, hatırlamaya çalışmak daha hoş olur düşüncesiyle günün en özgün platformuna başvurdum
İşte Antalya’nın gözbebeği bu park için çağın sözlüğü “Ekşi Sözlük’e düşen bazı kelimeler, cümleler, duygular:
“Antalya'da eşsiz manzaralı 3 balkonlu parkın en yaygın bilinen ismi.
Semaver çay söyle keyfine bak. Işıklar semtinde.
Sabahları simit peynir cay üçlemesinin keyfini denize karsı yapmak ölmeden önce muhakkak yapılmalıdır bu mekânda.
Antalya lisesinden çıkışlarımızda yer yer koşarak bazen de sevinç duygusu eşliğinde zıplaya zıplaya gittiğimiz, eğlendiğimiz, şimdi ise benden çok uzaklarda olan park.
Işıklar caddesi kapısında iki taş aslan heykeli vardı ki her seferinde koşup onların üzerine biner ve elimizi ağzına doğru uzatıp ay ısırdı yapardık. O zamanlar mutlu olmak çok daha kolaydı.
Artık eski tadı olmayan parktır. Hep güzel şeylerin bitmesi gibi bu park da, güzelliğini kaybetmiştir. Zamanında lunapark kurulan, en uzun zincirlere sahip salıncakları barındıran, bir çocuğun içini doyurmaya yeten bir yerken şimdilerde çocukların gitmeye korktuğu hatta çocuk değil kimi kişilerin gitmeye korktuğu mekân haline gelmiştir.”
SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR