PKK’nın Öcalan’ın isteği doğrultusunda kendini feshedip silah bırakma kararının anlamı, muhtemel sonuçları ve etkileri konularındaki belirsizlikler sürecin başından beri giderilmiş değil. Terör örgütünün geçen hafta K.Irak/Süleymaniye’de KCK eşbaşkanı sıfatını kullanan Besi Hozat’ın liderliğindeki 30 militanın gösterisi, bir gün sonra KCK/PKK sözcülerinin yaptığı açıklamalar süreçle ilgili yapılan iyimser yorumların çok erken olduğunu gösteriyor; fakat bu ifadeler bir iki gazetenin dışında medyada haber olarak bile nedense yer almadı, hiç konuşulmadı.
Oysa KCK sözcüleri bir yandan geri adım atmadıklarını açıkça belirtirken diğer yandan devlete ültimatom verircesine isteklerini şöylece sıraladılar: “Öcalan’a fiili özgürlük, cezaevlerindeki beş binden fazla hükümlü KCK/PKK‘lının salıverilmeleri, kayyım uygulamalarının kaldırılması, politik ve ideolojik çalışmalarını özgürce sürdürülmesi amacıyla TCK’nın da değişiklikler yapılması, etnik kimliklerini güvenceye alacak anayasal ve yasal düzenlemelerin gecikilmeden yapılması, bu adımlar atılmadığı takdirde silah bırakılmasının söz konusu olmayacağı, Süleymaniye gösterisinin “ilk ve son” olacağı”özellikle belirtiliyor.
Bu açıklamaların ardından yaklaşık iki haftadır hem ülkemizde hem de Suriye’de önemli gelişmeler yaşanıyor. Diyarbakır’da TCK’nın terörle ilgili maddenin AYM kararıyla değiştirildiği gerekçesiyle 700 kadar örgüt mensubu salıverildi. Sayının çok geçmeden iki binin üzerine çıkması bekleniyor. Meclis’te konuyla ilgili komisyonun kurulması hazırlıkları tamamlanmak üzere, muhtemelen gelecek ay kurulup çalışmaları başlatacak. Ancak buradan bütün partilerin evet diyecekleri bir anlaşmanın çıkması mümkün değil. Çünkü örgütün ve siyasetteki temsilcisi partinin sloganik tarzda kullandığı “demokratik toplum” ifadesi evrensel anlamından ve hukuki nitelikten uzak örgüt isteklerini içeriyor. KCK bunların Meclis’ten geçmemesini,komisyon çalışmalarının uzamasını bahane ederek, sorumluluğu Besi Hozat’ın “karşı taraf” dediği Devlet‘e atarak silah bırakma gösterilerini durdurması sürpriz olmaz.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Süleymaniye‘deki gösteri arifesinde yaptığı “KCK’nın ülkemiz ve devletimiz üzerindeki tehditleri sürdüğü müddetçe teyakkuz durumunda olacağız “ açıklaması doğru bir tespittir,sorunun düğüm noktasıdır. KCK varlığını sürdürdüğü sürece terörsüz Türkiye hedefine ulaşılmaz. 1984 yılından başlayarak günümüze kadar uzanan terör eylemlerinin faili PKK olduğundan çoğu kimse, yirmi yıl önce, 2005’te örgüt içerisindeki yapısal değişimin KCK’nın kurulmasının anlamını ve etkilerini gözden kaçırdı. Bugün de bu eksiklik giderilmiş değil.
Halen etnikçi, ayrılıkçı siyasal bir nevi yaşama işlevi yapan merkezi karar organı KCK (Kürdistan topluluklar Birliği)’dir. Teorisinin mimarı Öcalan’dır, devletsiz topluma dayanan demokratik konfedarilizmi esas alan oluşum Türkiye, Irak, İran ve Suriye’deki Kürt etnisitesini kapsar. Bu ülkelerdeki PKK, PYD/ YPG, PJK ve yerel silahlı gruplar KCK’nın alt birimleridir,onabağlıdır.PKK’nın devrede olmaması KCK var oldukça etnikçi hareketin bittiği anlamına gelmez. Bunu en iyi Öcalan bilir.
Suriye’deki siyasal konjonktürü gözlemleyen, ABD ve İsrail’in desteğini alan Kürt siyasal hareketi özerk devlet oluşturma projesini 2011’den bu yana Suriye‘ye taşıdı. Halen Rojova dedikleri kuzeydoğu Suriye’deki oluşumla hedefe fiilen ulaşmak üzere. Hareketi SDG/ YPG adına yürütüyorlar. Şam merkezi yönetimiyle görüşerek oyalıyorlar. YPG silah bırakmamakta ve merkezi orduya katılmamakta kararlı.DEM’in radikal solcu kanadından militanlar halen Rojova’da ideolojik eğitim veriyor. Liderleri Mazlum Abdi, Öcalan’ın silah bırakma talimatının kendilerini içermediğini defalarca tekrarladı.
Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünün bozulmasının kesinlikle kabul edilmeyeceğini, gerekirse müdahaleedeceğini açıkladı.Ama SDG rotasını değiştirmiyor. KCK/SDG’ninSuriye’de Şam yönetimini aşarak devlet haline gelmesini en fazla İsrail istiyor; bu yapıyı bölgesel hâkimiyet girişimlerinin taşeronu olarak kullanmayı tasarlıyor. Öcalan KCK’nın girişimlerini,bunun Türkiye için ne anlama geldiğini elbette görüyor. Öyleyse neden hiç değinmiyor, ısrarla susuyor? Sözünün geçmeyeceğinden, dinlemeyeceklerinden mi korkuyor? Böbürlendiği gücü, otoritesi palavra mı? Değilse KCK’nın yapmak istediklerini susarak onaylamış olmuyor mu? Terörsüz Türkiye hedefine,Öcalan’ın suskunluğuna ve KCK’ya rağmen nasıl ulaşılacak?
Nuri Gürgür, 27.07.2025