Geçen seneydi. Anne-babası küçük bir çocuğu elinden tutup kanal kanal gezdirmişti…
Küçük çocuğun marifeti İstiklal Marşı’nı çok duygulu ve vurgulu bir şekilde en has yetişkinden daha özlü söylemesiydi…
Bu müstesna bir şey elbette… Çocuktaki o duygu yoğunluğu onu diğerlerinden ayıran, farklı kılan, belki de onu geleceğe hazırlayan, gelecek konumuyla eşleştiren bir özellikti…
Ama tarumar edilmişti hatırlarsınız…
Çok bilmiş anne ve baba “Bakın bizde ne var!” edasıyla çocuğu kolundan tutup tüm sabah programlarını tüm haber kanallarını dolaştırarak teşhir etmişti…
Takdir edersiniz ki her “oku bakalım” dendiğinde okunacak kadar hafif değildir İstiklal Marşı…Ama o küçücük yavrucak bunu başardı… Nasıl bağırarak, ıkınarak, acı duyarak okudu her seferinde…
Her seyredişimde kahroldum. O anne-babanın yapmak istediğini bir türlü anlamlandıramadım. O küçük yüreğin, o çağıl çağıl akan duygu selinin böyle hunharca yağmalanmasına içim sızladı…
Aynı sızlamayı yakın zamanda yine yaşadım.
Bu yıl da ekranlarda, internet sayfalarında aynı zihniyet…
Özne yine tatlı mı tatlı bir kız çocuğu…
“Atatürk öldü, biliyor musun?” sözüyle ağlayan, acısını dile getiren, Atatürk vesilesiyle “ölümü” tanımaya, anlamaya çalışan küçücük bir kız çocuğu…
Anaokulu öğretmeninden Atatürk konulu anlatıyı dinlediğinde belki de sırf “ölüm” onu çok korkuttuğu ve üzdüğü için acılar içinde kalan, eve geldiğinde çektiği acıyı anne-babasıyla paylaşmak, azaltmak isteyen minik bir çocuk…
Karşılığında anne-babadan bulduğu şeyse acıyı körüklemek, abartmak ve videoya çekerek yaymak…
Görüntüleri izlediğimde nasıl öfkelendim…
Bu teşhircilik nedir böyle!
İnsan yavrusunun çektiği acıyı, duygu yoğunluğunu hangi güdüyle böyle herkese göstermek ister?
Daha çok ağlaması için elinden geleni yapıyor anne-baba…
“Atatürk nasıl ölmüş kızım?” diye tekrar tekrar sorarak çocuğun daha da çok ağlamasını istiyor, sağlıyor…
Hatta bazı yerlerde annenin güleceği geliyor da kendini tutarak “Olsun Atatürk’ü biz severek yaşatırız” tarzında yerine göre saçmalamaya başlıyor. Karşılığında çocuk öfkeyle yüzünü annesine dönüp “Sevemeyiz. O öldü” diye bağırıyor…
Çok acıklı…
Bir çocuğun ağlamasından hoşnut olmak ve gurur içinde “Bakın benimki ne yapıyor” diye etrafa göstermek çok fena…
Eski zamanlarda çocuğun altını çıkarıp fotoğraf çektirmek tuhaflığından ve cehaletinden fazlası var eksiği yok bu davranışların…
Yapılan akademik çalışmalar eğitimin okullardan ziyade aile içinde gerçekleştiğini, bir insanın nasıl bir insan olacağını belirleyen en etken faktörün aile olduğunu açıklıyor…
Bilim, aile birşey değilse okul hiçbir şeydir diyor bir anlamda…
Ailelerimiz henüz doğru bir eğitim verecek kapasitede olmayabilir. Bunu anlarım. Ülkemizin gerçeklerine bihaber değilim…
Söz konusu ettiğim örneklerdeki anne-babalar genç kuşak mensubu aslında…Büyük ihtimal üst seviyede öğrenimleri de var...
Fakat bence sevmeyi öğrenememişler. Saygıyı bilmiyorlar… Kendi çocuğunun varlığına saygısı olmayanın kime saygısı olur ki?
Çocuklarının böylesine özel böylesine güzel ve mahrem anlarını televizyonlara, Internetlere yaymak benim anlayışıma göre yanlış. Hatta bu suç olmalı…