Yapılan araştırmalar; pozitif düşünen, araştıran ve sorgulayan insanların daha başarılı ve doğru kararlar aldıklarını, aynı zamanda sağlıklı ve refah içinde olduklarını gösteriyor. Negatif düşünce ise hem zihni hem de bedeni yoruyor.Ekonomik sıkıntılar, baskı ve korku iklimi de negatif düşünceyi tetikliyor. O nedenle olumsuz şartlar altındaizlediklerimiz, dinlediklerimiz ve okuduklarımız bizi negatif olarak etkiliyor.
Sağlıklı ve pozitif düşünenbireylerin varlığı; toplumsal düzenin, adaletin ve eşitliğin korunmasını sağlayan toplumsal kurallara bağlıdır. Kuralsız ve keyfi yönetilen toplumlarda her an krizler, kargaşa ve yanlış kararlar birbirlerini takip eder.
Ve düzensiz bir toplum oluşur.
Düzensiz toplumlarda halk; demokrasinin ve hukukun fırsat ve nimetlerini göremez. Çünkü düşünme yetisinin yitirilmesi sonucu toplum; akılcı ve uzun vadeli hedefler yerine, kısa vadeli çıkarlara yönelmeyi tercih eder. Bu ortam, rasyonel olmayan ve toplum inanç ve duygularını istismar eden liderlerin uzun süre iktidarda kalması sonucunu doğurur.
Toplumsal baskılar ve normlar altında yaşayan bireylerin gurup psikolojisi ile duygusal kararlar alması her zaman mümkündür. Çünkü toplumsal baskılar, liderin hitabeti ve toplumsal değerlerin etkisi, bireyleri düşünmekten ve sorgulamaktan alıkoyabilir. Zira “Korku, toplumu yönetmenin en etkili yollarından biridir. İnsanlar korktuklarında, duygusal tepkileri mantıklı düşüncelerin önüne geçer.
Toplumlar, özellikle kriz durumlarında, güçlü ve sert liderlere yönelir. Bu liderler, toplumu savunmasız hissettiren tehditleri kullanarak, korkuyu manipüle eder ve bu şekilde halkın desteğini kazanır.” (ZİMBARDO, 2007)
Toplumların rasyonel düşünmesini engelleyen bir unsur da medyanın gücü ve toplumu manipüle etmesidir. O nedenle iktidarlar ve siyasi liderler ya medyayı yanına çekmeye ya da bizzat ele geçirmeye çalışır.
Halkın sağlıklı düşünmesini engelleyen ve yanlış karar almasını sağlayan, popülist liderlerin yükselmesini sağlayan araçlardan birisi de propagandadır. Propaganda, özellikle totaliter rejimlerde, halkı yönlendirmek için kullanılan bir stratejidir. Özellikle medyaideolojik bir araç haline getirilir. Ve halk; belirli bir doğrultuda yönlendirilerek manipüle edilir. Örneğin; Almanya’da Hitler döneminde “Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı”olarak görev yapan GOEBBELS, propaganda ustası olarak görülür. O nedenle eski iletişim başkanı Fahrettin Altun GOBBELS’e benzetilmiştir.
Yanlış ve sık sık değişen eğitim politikaları da halkın; toplumsal ve siyasal kararlarını şekillendiren nedenlerden birisidir. Ezbere dayanan eğitim sistemi,eleştirel düşünme becerilerini ortadan kaldırır, “biat ve sadakat” kültürünün toplumda kabul görmesini sağlar. Bu tür toplumlarda halk, daha çok kendi görüşlerini pekiştiren bilgiye ilgi duyar ve karşıt görüşleri dikkate almaz.
Eleştirel düşünmenin yok edildiği, itaat kültürünün rağbet gördüğü, sorgulama kültürünün kaybedildiği bir toplumda ne toplumsal zekâ gelişebilir ne de toplumsal yozlaşmanın önüne geçilebilir.O nedenle popülist liderler eğitim sisteminin araştıran ve sorgulayan bir sistem olmasını istemezler.
Toplumların rasyonel düşüncelerini ortadan kaldıran ve duygusal saiklerle kötü yönetimlere kapı açan nedenlerden birisi de kimliği ve inancı istismar eden politikalardır. Bu politikalar, toplumun ayrıştırılmasına ve ötekileştirilmesine neden olur. Ve aynı zamanda daha çok popülist liderlerin yükselmesini sağlar. Çünkü popülist liderler; çeşitli inanç, mezhep ve kimlikleri kullanarak toplumu bölerler ve bu grupların korku ve endişelerinden siyasi rant devşirirler. Bireyler de daha çok kendi kimlikleri ve inançları etrafında kümelenerek karşıt görüşleri dışlar.
Rasyonel düşüncenin yerleşmesi, akıl ve bilimin ışığında hareket edilmesi,toplumların geçmişteki hata ve yanlışlardan ders alması, ancak toplumsal hafızanın unutulmaması ile sağlanır. Toplumsal hafızanın silinmesi; halkın, yanlış yöneticileri tekrar tekrar seçmeye devam etmesi sonucunu meydana getirir. “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur.”
***
Aslan tilkiye seslenir, onu yanına çağırır. Tilki aslandan korktuğu için pek yanaşmak istemez ama onu daha fazla kızdırmamak için yanına gider. Aslan ona şöyle der:
– “Korkma sana bir şey yapacak değilim. Bugüne kadar ben sizi doyurdum, bugün de siz beni doyuracaksınız. Şu karşıda otlayan merkebi kandır ve benim yanıma getir. Sonra onu beraberce yeriz.”
Tilki kurnaz bir plan hazırlar ve bunu hayata geçirmek için merkebe yaklaşır. Selam verir üzülmüş bir pozisyon alarak ona şöyle der:
– “Merkep kardeş, dağların kıralı aslan çok hastalandı, ölüm döşeğinde… Sana selamı var, herkesle helalleştim bir tek merkep kaldı onunla da helalleşeyim” diyor. Geçmişte senin akrabalarını yediği için çok üzülüyor.”
Merkep düşünür taşınır “peki gidelim” der. Aslanın yanına yaklaşınca zaten üç gündür aç olan aslan birdenbire merkebin üzerine atlar. Merkep bir hamleyle geriye zıplar, pençesinden kurtulur ve uzaklaşmaya başlar,
Bu hali gören tilki hemen onun yanına gider ve ona şöyle der:
– “Merkep kardeş aslandan korkmana gerek yok. O sana duyduğu özlemle sarılmak için üzerine atladı. Yoksa bir art niyeti yoktu.”
“Peki” der merkep ikinci sefer bir daha yaklaşır aslanın yanına. Bu sefer aslan onu bir pençede yere serer. Parçalayıp yemeye başlar. O esnada tilki merkebin beynini gizliden midesine indirir.
Aslan biraz sonra en çok hoşuna giden beynini yiyecekken, onun yerinde olmadığını görür. Hemen tilkiye doğru kükrer ve beyni ne yaptığını sorar.
Tilkinin cevabı çok ibretlidir: “Kralım” der; “Eğer onda beyin olsaydı bana inanmazdı. Hadi bana inandı diyelim, bir defa düştüğü tuzağa ikinci kere düşmezdi.”