Evvel zaman içinde

En kolay yadsıdığımız, en kolay unuttuğumuz gerçek; zaman…
Belli olaylar, görüntüler, hissedişler olmasa belki de kendimizi sonsuzca(hep) yaşıyor  sanacağız…Oysa ki yaşayışımızın sonlu olduğunu idrak etmemiz için hayat; etrafımızı geçmişimizi ve şimdimizi sayısız örneklerle dolduruyor…
Geçenlerde Farrah Fawcett vardı gazete haberlerinde…Son günlerini yaşıyormuş…Kozmik zaman içinden ona düşen “an”dolmak üzereymiş…Hayat ışığı söndü sönecek bir ferdeymiş…
Belki de bu açıdan bakıldığında öyle: Güneş batmak üzereyken olduğu gibi... Kesinkes biliyoruz; güneş bir tarafta batarken; ışığını alıp giderken,  başka taraf( lar-da) doğmakta …
Ama  ne çare!
 Fawcet, şimdiye kadar gördüğüm en ışıklı, en canlı yüzdü bir zamanlar…Çharlie’nin  en güzel meleğiydi…Genç kızlığa geçiş dönemecimde tam köşede, karşımda duran kadındı…Saçları, gülüşü, pırıltısı…Öğle güneşi gibi; parlak, sıcak, sapsarı…
Google’dan görsellere girip, 30 yıl önce henüz bir çocukken hayranlıkla seyrettiğim o güzelliğe baktım…
Sonra da hem üstünden geçen zamanın hem hastalığın onda bıraktığı ize, yarattığı harabiyete, solan mineye…
Sadece Fawcet mi…?
Hülya Koçyiğit, Türkan Şoray , Fatma Girik ve Nevra Serezli’ye ne demeli…
Çok sevilen eski bir yabancı dizinin yerli versiyonu çekiyorlarmış…
Altın Kızlar…
Dört altın kız…Dışardan bakanlarca etraf alacakaranlık…Yayılan ışık, elem verecek kadar sönük…
Ama diziyi ve karakterleri dikkatlice izleyince, görüntüye ses, sözcük ve anlam da yüklenince içerideki ışıklar dikkat çekiyor.Görüyorsun ki; her ruhun bulvarında mütemadiyen yanan fener hep aynı harda…
Yerli versiyonunu seyretmedim…Seyretmemek için  de köşe bucak  kaçarım…
Hem filmi ve altın kızları hafızamda orijinal halleriyle saklamak hem de özellikle Türkan Şoray’ın izlerini korumak için…Selvi Boylum Al Yazmalım’la bıraktığı o izin; çaresizce kocaman açılmış dünya güzeli gözlerin, titrek dudakların, albenili endamın  “altın kız” oluşuna şahitlik etmek gelmiyor içimden…
Böylesi bir şahitliktense,  zamanı, Erkin Koray’ın  “Öyle bir geçer zaman ki” şarkısını mırıldanarak hissetmek daha iyi…
Ayrıca, ‘zaman’dan söz edip de  sevgili Ahmet Haşim’in Merdiven adlı şiirini anımsamamak olur mu?
Gelin anımsayalım:
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak…
Sular sarardı…yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…
Eğilmiş arza kanar, muttasıl kanar güller;
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisan-ı  hafidir ki ruha dolmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…

Yayın Tarihi
22.04.2009
Bu makale 458 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!