Orman yandı orman

Yanan milyonlarca ağacın yitimini idrak için “içim acıdı” sözünün kaleme alınmasından gına geldi. “Ciğerimiz yandı” sözü için de öyle... Bu tür ifadeler bende tam aksi yönde bir etki bırakıyor. Bir ajitasyon, bir sahtelik hissi uyandırıyor. En azından hafife alındığımızı, duygusuz, duyarsız, sevgisiz muamelesine maruz kaldığımızı düşündürüyor...

Yazıya edebi bir esinti üfürme kaygısı sezmeme de neden oluyor bazen ve bu seziş canımı sıkıyor. Hele cahil halkı uyandırabilmek, olaya vakıf kılabilmek için sarf edilmiş olabileceğini düşündüğümde iyice sıkılıyorum... Ardından bir de “eğitim şart” sözü gelirse diye ödüm kopuyor... Okur-yazar olmakla, ya da bir diplomaya sahip olmakla eğitim başarılıyormuş gibi... Önemli olan niyetleri eğitmek değilmiş gibi....

Süse gerek yok; orman yandı orman! Yetmez mi!

Sakın merak etmeyin; ormanın ne demek olduğunu eğitim görmemişler de en az görmüşler kadar biliyor... Bilmeseydi; “Yaş kesen baş keser” diyebilir miydi? Canım acıdı yerine “içim acıdı” ya da orman yandı yerine “ciğerimiz yandı” gibi deyişler lüzumsuz oluyor... Ormanı ciğere, yaylayı dalağa, akarsuyu barsağa benzetip anlatınca daha iyi anlaşılacağımızı sanıyorsak, ayıp ediyoruz, haksızlık ediyoruz... Uzatmak istemem ama bu tür ifadelerin en katmerlisi olan “gözümden yaş geldi” garabeti var bir de ki muhatap kalmayı asla istemem...

Böyle düşündüğüm için Manavgat ve Serik’te meydana gelen orman yangını içinde kalan yavru sincaplardan, karacalardan, çığlık atan kuşlardan söz etmeyeceğim... Hem bunlar boşuna... Ne kadar boşuna olduğunu her yıl tekrar tekrar görüyoruz...

Önce şuna karar vermemiz gerekiyor: Doğru olan, duygularımızla hareket etmek, kararlar almak mı yoksa aklımızla mı?

Duyguda birliği yakalamanın zor hatta imkansız olduğu tekerrür eden olaylar silsilesiyle reddedilemez bir gerçek olarak karşımızda... Her insan bilge olamaz... Her insan derin hissiyatlara sahip olmayabilir... Her insan merhamete de sahip olmayabilir... Her insanın maneviyatı kendinedir...

Kendimizde olduğunu varsaydığımız erdemleri, başka insanlarda aramak, sorgulamak ve yargılamak hakkımız değil... Başkalarını ancak hareketleriyle sorumlu tutabiliriz... İnsanları, hayvanları, ormanları, doğayı hatta bu hayatı sevmeyen, nefret eden de olabilir... Ancak insanlara, hayvanlara, ormanlara, doğaya, hayata, bugüne ve yarına zarar veren insan olamaz... İnsana bu imkansızlığı şart koyan güç ise hukuk kurallarıdır...

Yaşanan orman yangınında can, mal ve milli servet zarar gördü... Bu yangın doğal afet değil... Bu zararda payı olan, ihmali, kusuru olan hukuk önünde hesap vermeli... Yangının yaşandığı alanda yer alan büyük su havuzunun boş oluşu geldi haber olarak televizyon ekranlarına... Beklenen, her yaz olası olan orman yangınını söndürmek için helikopterle su alınabilecek olan  o havuzun içinde neden su yoktu?

Havuzda su olmadığı için fazladan kaç ağaç daha, kaç hayvan daha, kaç ev daha yandı? Ya da yeterli donanım olmadığı, yeterli önlem alınmadığı için...

İçimiz acımasa da olur. Ama yangın ile ortaya çıkan özel ve toplumsal zarar telafi edilmezse olmaz...

O zaman “Sosyal Hukuk Devleti” olmaz... Sözde kalır! Zararın telafisiyse hakkıyla olursa olur. Her yanan ev için verilecek 2 bin lirayla da değil, hakkı neyse o.

Ayrıca bir vatandaş olarak kendi adıma da, kaç ağaç yandıysa o kadar ağaç isterim...

 

Yayın Tarihi
06.08.2008
Bu makale 461 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
yangınlara olan buduyarsızlıgımızı dile getirdiğiniz için çok teşekkür ederim. sizin gibi köşe yazarlarımız olması ne mutlu slm

adem bulut 09.08.2008

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!