Ortalama yaşam süresinin uzaması ve doğurganlığın azalması nüfusumuzun yaşlanma hızını arttırmıştır. 2000 yılında 65 yaş ve üzeri nüfus oranı %6’nın aşağısındaydı. Bugün ise %10’a ulaştı. Aynı dönemde doğurganlık %2,4’ten %1,8’e kadar geriledi. Yaşlanması devam edecek olan toplumumuzun demografik dönüşüme uygun sosyal politikalara yönelmesi şart oldu. Sosyal politika ihtiyacı modern toplumla birlikte gelişmiştir. İş bölümü, mesleki branşlaşma ve sosyal sınıfların farklı katılım olanakları, sosyal politika ihtiyacının ardındaki sebeplerdir. Bu tezden hareket ederek, sosyal politikanın teorisi tanımlanabilir.
İş bölümü ve branşlaşma, şehirleşme ve bürokrasi sanayileşme, şehirleşme, bürokrasi ve maaşlı çalışma ile bağlantılıdır. Bunların kompleks ilişkilerinden doğan ihtiyaçların karşılanabilmesi için sosyal politikaya ihtiyaç duyulur. Maaşlı çalışma dediğimiz istihdamlarda iş, çalışma ve iş piyasasının koşulları, sosyal güvenlik ve kamusal ürünlerle toplumun ihtiyaçlarının karşılanması sosyal politikanın görevleri arasında yer almaktadır. Belirli toplumsal grupların yaşam durumuna etki zorunlu ise ve birey tarafından veya devlet yardımı ile bu mümkün değilse, o zaman sosyal politika gerekli hale gelmiştir.
Sosyal politikanın başlangıcında işçi sorunu veya diğer adıyla işçi hareketi vardı. Bugün buna yaşlılık da eklenmiştir. Çalışan nüfus yaşlanmaktadır, ama bunun yerini dolduracak olan geriden gelmesi gereken nüfus azalmaktadır. Yaşam süresi ile doğurganlık arasındaki bu ters etkileşim, önümüzdeki yıllarda kendisinden daha fazla söz ettirecektir. Günümüzde bakım politikası da sosyal politikanın bir parçasıdır. Öncelikle yaşlı nüfusta yoğunlaşan bakıma muhtaçlık sorunu, bakım politikasını yaşlı bakımı politikasına dönüştürmektedir. Bakım politikasına yeni bir boyutun eklenmesi gereklidir. Bir Bakım Yasası olmalıdır ve bunun kapsamında Bakım Sigortası devreye sokulmalıdır. Bakım sektörünün gelişmesi bu iki koşulun yerine gelmesini zorunlu kılmaktadır. Yaşlılık politikasının yanı sıra, aile politikası da sosyal politikanın görevlerinden biridir. Aile politikası ve yaşlı politikaları yaşlanan toplum ve uzun ömürlülük dikkate alarak hazırlanmalıdır. Bu, ya şimdiye dek olduğu gibi Gerontolojinin bu alandan dışlanmasıyla ya da Gerontoloji ile birlikte gerçekleştirilebilir. Ben, ikincisini öneriyorum. Gerontolojinin yaşlılık politikalarına katkısı sağlık, sosyal ve psikolojik boyutlarıyla düşünülmelidir.
Seçimden seçime anımsanan yaşlıların, sadece sağlık ve bakım hizmetlerine ihtiyacı olan bir grup olarak tasavvur edilmemesi, aksine son derece heterojen bir grup olduğu dikkate alınarak, sosyal politikaları yaşlıların tüm ihtiyaçlarına cevap verecek biçimde tasarlanması zorunludur. Örneğin yaşlılıkta katılım (topluma katılım, kararlara katılım, politikaya katılım vs.), kişisel gelişme, yaşlı ve genç kuşaklararası ilişkiler gibi ihtiyaçlar da göz önüne alınmalıdır.
Sosyal politikaya etki edebilecek pozisyondaki uzmanların her akşam şu veya bu siyasi aktörün sarf ettiği bir cümleyi saatlerce şahsi görüşleri etrafında kümelenen, “her şeyi bilen ama hiçbir şey söylemeyenlerin” tartışmaları topluma bir yarar sağlamamaktadır. İnsanı politikadan bıktıran bu aktörlerin sürekli kendilerini övdükleri gece matinelerini izleyenlerin de bunda suçsuz olmadıkları bellidir. Birbirini dinlemeyen, cep telefonuna görünmez aktörlerden gelen tüyolarla beslenen aktörlerden sosyal sorunları, örneğin yaşlılık sorununu ele almasını beklemek akıllılığın göstergesi değildir. Neyse ki Dünya Futbol Şampiyonası başlıyor ve dünyanın sorunlarını tartışan, ama kendi sorunlarımızı tartışmayan bu aktörlerden biraz olsun rahat nefes alacağız.