İnsanlar kendine sık sık nasıl bir toplumda yaşamak istediğini sorar ve buna çok farklı cevaplar verirler. Bunları şu formülde bir araya toparlayabiliriz: Toplumsal her düzlemde öğrenmeyi yeniden öğrenerek potansiyelini açığa vuran bir toplum olmalıyız.
İster aile desteği , ister toplumsal sorunların çözümü, ister sanayide yenilikçilik olsun, birlikte ve birbirinden öğrenen insanlardan meydana gelen bir toplum, bu çağın üstesinden gelebilecek yeteneklerinin gelişmesinin önünü açacaktır. Ailelerden kreşlere, okullardan üniversitelere, işletmelerden kamusal yönetimlere, derneklerden kulüplere kadar bireyin öğrenme olanağı elde ettiği tüm ortamlar buna dahildir.
Vatandaş olarak herkes her yaşam döneminde kendi potansiyelini nasıl geliştirebilir? Herkes derken okula giden çocuktan meslek edinmemiş gençlere, çalışanlardan 70 yaşını aşmış kişilere kadar herkesi kastediyorum. Bu ise öğrenme niyeti ve öğrenme kültürü boyutlarında değişime ihtiyacımız olduğu anlamına geliyor.
Elbette birçok alanda bu değişimler gerçekleşmektedir. Fakat her yerde değil. Planlı olmamakla birlikte sürekli karşılaştığımız bir talep şudur: Eğitim sisteminde mutlaka bir şeylerin değişmesi gerekiyor. Buna defalarca cevap verme girişimleri olmuş, eğitim sistemimiz birçok defa yenilenmiştir. Ancak bu yeterli gelmedi.
Eğitimde gerçekten köklü bir yenilenmeye ihtiyacımız var. Uluslararası rekabet ve demografik dönüşüm, ikisi de “ömür boyu öğrenme” kültürünü talep etmektedir. Güncel eğitim sistemiyle çağın gereklerine cevap verebilen insanların yetişmesi zordur. Çünkü güncel eğitim modelinde öğrenme okulluluk süresiyle sınırlıdır. Mezun olup okuldan ayrıldıktan sonra öğrenmeye devam edenlerin sayısı etmeyenlerden çok azdır. Bunun terse çevrilmesi gerekir.
Beşikten mezara kadar öğrenen insanların yaşadığı bir toplum, sadece bugünün sorunlarının değil, gelecekte de her sorunun üstesinden gelebilme yeteneğiyle donanmış insanların yaşadığı bir toplum olacaktır. Öğrenmemek, öğrenmekten daha pahalıdır, çok daha masraflıdır.
Kalifiyenin ve yeterliliğin her türüne değer verilmelidir. Meslek okulundan üniversiteye kadar her alanda bilgili ve becerili insanlar yaratılmalıdır. Ama bu tür resmi alanlarda bilgi ve beceri kazandırma girişimlerinin yanı sıra gayri resmi alanlarda kazanılan bilgi ve becerilere de değer vermeyi öğrenmeliyiz.
Özellikle yaşlıların yaşam tecrübelerinden elde ettikleri, onlara yaşamın üstesinden gelmelerine yardım eden bilgi ve becerilerin çoğalması ve değerli olarak kabul edilmesi gerekir. Bugün ise bunun tam tersini yapıyoruz. Yaşlıları eski bir kayık gibi kızağa çekiyor, orada çürümeye terk ediyoruz. Toplumda yaşlıların çoğalması, tabii ki hastalık ve bakıma muhtaçlık gibi sorunların çoğalmasına da yol açıyor. Ama bunlar yaşamın en ileri aşamasında yoğunlaşıyor. Yaşlıların çoğalması aynı zamanda yaşam tecrübesi birikiminin, okulda öğretilmeyen bilgilerin de çoğalmasıdır. Bu gençlere açılmalı, bu kaynaktan faydalanmaları mümkün kılınmalıdır.
Diğer taraftan ömür boyu öğrenme ilkesi, yaşlılara da öğrenme fırsatlarının sunumunu gerekli kılmaktadır. Kendi istedikleri tarzda ve türde öğrenme olanakları yaratılmalıdır. Bu, yaşlı üniversitesi olabileceği gibi tek başına evde öğrenme olanakları da olabilir. Öğrenmenin farklı türü ve tarzı, bundan böyle daha çok dikkate alınmalıdır.
Çünkü toplumumuz yaşlı toplum kategorisinde yerini almıştır. Yaşlanması devam edecektir ve yakın gelecekte daha yaşlı bir topluma dönüşecektir. Yaşlılık, devamlı şikâyet edilen bir yaşam dönemi olmaktan çıkarılmalıdır. Yaşlılığın heterojen yapısı dikkate alınarak, buna göre yaşlılar için öğrenme olanak ve alanları yaratılmalıdır. Teknolojide, sanayide, ekonomide başarı ve başarılı yaşlanma, hepsi, öğrenmeyi bir yaşam felsefesi kabul eden insanlara bağlıdır. İstikbal öğrenmededir. Öğrenmeyi bırakanlar her şeyi bırakmış demektir.