Öyle insanlar gördüm ki, 100 yaşındaydılar ama çoktan öldüklerini bilmiyorlardı. 100 yıllık ömrüne rağmen, dedem yaşlanmaktan hiçbir zaman korkmamıştı. Aslında, hayatı boyunca enerjik ve hareketli kalmıştı. Zaman zaman, biz torunlarına bile koşarken yakalardık. Ama son zamanlarda, bir şeylerin değiştiğini fark etmiştik. Artık daha yavaş yürüyor, daha az konuşuyor ve eskisi kadar canlı değil gibi görünüyordu.
Bir gün onu ziyaret etmek için eve gittim ve onu kitap okurken buldum. “Dedeciğim, nasılsın?” diye sordum. Gözlerini kitaptan kaldırdı ve bana gülümsedi. “Ben iyiyim evlat, sen nasılsın?” dedi.
Bu kadar basit bir soruya cevap verirken bile, sesi daha önceki kadar güçlü değildi. Bunu fark edince, onunla ilgili endişelerim daha da arttı. “Dedeciğim, seni böyle görünce üzülüyorum. Sen yaşlanmaktan korkmazdın, ama sanki artık yaşamaktan da zevk almıyorsun gibi görünüyorsun. Ne düşünüyorsun?” diye sordum.
Dedem kitabını kapattı ve bana baktı. “Evet evlat, sen haklısın. 100 yaşına gelince, hayat belli bir anlamını kaybediyor gibi hissediyorum. Artık ne yapacağımı bilemiyorum.” dedi.
Bu cevabı duyunca şaşırmıştım. Dedem, hayatı boyunca ne yapacağını hep biliyordu. Yeni bir projeye başlamak için ya da ailesiyle zaman geçirmek için her zaman bir nedeni vardı. Ama şimdi, onun sözleri bir çaresizliğin ifadesi gibiydi.
“Bence, sen hâlâ çok şey yapabilirsin Dedeciğim. Hayatın anlamı sadece gençken var olan şeyler değil. Yaşlandıkça, hayatın diğer yönlerini keşfetmek için daha fazla zamanın olur. Mesela, bir anı defteri yapabilirsin ya da belki resim yapmaya başlayabilirsin. Dünyayı gez, belki farklı bir kültür keşfedersin. Hayatın bitmeden önce yapmak istediğin ne varsa, yapabilirsin." dedim.
Dedem bu sözler karşısında düşündü ve bir süre sessiz kaldı. Sonra bana gülümsedi. "Evet evlat, haklısın. Hâlâ yapacak çok şeyim var ve ben bunu unutmuşum." dedi.
Bir sonraki ziyaretimde, dedemin odasında yeni bir resim buldum. Tamamlanmamış bir resimdi ve yüzünde bir gülümsemeyle ona bakıyordu. Resimde bir doğa manzarası vardı ve her rengi ayrıntılı bir şekilde işlemişti. "Dedeciğim, harikasın! Resim yapmaya başladın mı?" diye sordum.
Dedem, gülümsemesini koruyarak başını salladı. "Evet, senin önerinle resim yapmaya karar verdim. İlk başta zorlandım, ama sonra kendimi kaybettim ve saatlerce çalıştım." dedi.
Dedemin bu yeni hobisi hayatına bir renk katmıştı ve onun heyecanlı ve mutlu olmasını sağlıyordu. Daha sonra, birlikte dünya turu yapma planları yaptık ve daha birçok şey keşfetmek için yeni fikirler bulduk.
Bir sonraki ziyaretimde, resimlerinden bir sergi hazırladığını gördüm ve bu durum birçok kişinin ilgisini çekmişti. Yeni arkadaşlar edinmişti ve hayatına yeni bir anlam katmıştı. Artık ölümünden önce yapmak istediği her şeyi yapabileceğine inanıyordu ve yaşamaktan gerçekten zevk alıyordu.
O anladı ki yaşam, sadece gençken var olan maceralardan ibaret değildi. Hayatın her anında yeni şeyler keşfetmek mümkündü ve yaşlandıkça da hayatın tadını çıkarmak mümkündü.
Dedem, 100 yaşına rağmen, hayatın güzelliklerini keşfetmeye devam etti ve ölümünden önce yaşamak istediği her şeyi yaptı. O artık ölmüş olsa da, hikâyesi hâlâ bizlere yaşlılıkta bile hayatın anlamını bulmanın mümkün olduğunu hatırlatıyor.