Bireysel “yaşlanma” konusunun ve yaşamın “yaşlılık” evresinin genişlemesi de dâhil olmak üzere, demografik devrimin toplumsal koşulları ve sonuçlarının bilimsel olarak tartışılması kaçınılmaz olarak çok boyutlu bir şekilde gerçekleşmelidir (Karl 2003, s. 7).
Bilimi hangi kurallar yönetir? Buna yanıt arayan herkesin, Bilim Teorisi adı verilen ancak hiçbir şekilde bütünlük içermeyen bir alana bakması gerekir. Bu alan daha ziyade bu tür soruları ele almaya yönelik tüm girişimlerin ismi olan bir programdır.
Bazı kişilere göre bilim hakikati aramaktadır. Bunu söyleyenler bir tek hakikatin olduğu görüşünden hareket ediyor gibi görünüyorlar. O zaman akla şu soru geliyor: Mademki bir tek hakikat var ve bilim onu arıyor, o zaman neden bu kadar çok farklı bilim dalı var? Her bilim dalı kendi perspektifinde belli bir konu hakkında hakikati arıyor ve keşfettikleri her hakikat, diğerlerininkinden az çok farklıdır. Dolayısıyla bilimin hakikati aradığını söylemek oldukça zordur. Daha ziyade “hakikatleri” aradığı söylenebilir.
Bilimsel-teorik değerlendirmeler, bilimsel uygulamayı tanımlamak ve onu edinme amacına uygun olan bir araç olarak değerlendirmeye ve incelemeye tabi tutmak için gereklidir. Bilim Teorisi, genel olarak bilim ve özel olarak bilimsel teoriler ve bunların sınanması üzerine sistematik bir yansımadır. Bu nedenle Bilim Teorisinin düşünceleri bilimsel etkinliğin meta düzeyinde yer almaktadır.
Gerontolojide bilimsel-teorik düşüncelere nadiren rastlıyoruz, ancak bu son 30 yılda farklı bir yönde gelişti. Gerontolojiyle ilgili bireysel bilimler (tıp, psikoloji, sosyoloji vs.), bir gerontolojik konuyla ilgilenirken, bilimsel faaliyet anlayışını kendi “ana disiplininden” alıyorlar. Bağımsız bir bilim dalı olma yolunda "disiplinler arası bilim" olarak görülen Gerontoloji, bilimsel faaliyetlerinin rasyonellik ilkelerini araştırmalıdır (Kaiser 2003, s. 141. IN: Sozial- und verhaltenswissenschaftliche Gerontologie, Fred Karl).
20. Yüzyılın ortalarında ABD'de Sosyal Gerontoloji, yaşlanan bireylerin topluma "uyum sağlaması" sorunuyla karakterize ediliyordu. Yaşlıların ABD toplumuna sosyal entegrasyonu sorunu, uyum sorunuyla yakından bağlantılıydı. O zamanlar sosyolojik teoride hâkim olan yapısal-işlevselcilik ruhuna uygun olarak 1950'lerde ABD'de yapılan araştırmalar, bireyin sosyal destekleyici rollerini kaybettiğinde yerine geçecek rolleri ve gerekirse buna karşılık gelen faaliyetleri nasıl bulabileceği sorusunu amaçladı.
ABD'de 1970'lerin başındaki tartışmalar canlandırıcı olduğu iddia edilen Aktivite Teorisi etrafında dönüyordu. Bu, bahsedilen rol kaybının, yaşamın ilerleyen dönemlerinde özel bir "ayarlama" yoluyla ve hatta çalışma hayatından sonra bile yeni faaliyetlerle telafi edilebileceğini varsaydı. Bunun aksine Cumming ve Henry’nin “Disengagement Teorisi”, yaşlılıkta rol kaybı teşhisini benimsedi. Onlar, toplumun yaşlı bireyleri rol katılımından muaf tuttuğunu göstermek istediler (Rosenmayr 2003, s. 24).
Avrupa’da Gerontoloji, temsili araştırmaları tercih eden ABD Gerontojisinden farklı yollar izlemiştir. 1950'li yılların başlarında İngiltere, Fransa ve Avusturya'da, yönetilebilir bireysel araştırma projelerine başlama girişimleri yapıldı. Yaşlı bireylerin ekolojileri, yaşadıkları çevreler, aileleri ve yönetilebilir sosyal koşulları, açıkları olan konumları ve ilişkileri incelenmiştir (Rosenmayr 2003, s. 24).
Amerikan Gerontolojisi sürekli yaş rolleriyle ilgili sorular etrafında dönerken, Avrupa’da "duygusal referans kişi" terimi teorik tartışmalarda önem kazandı. Bu terimin teorik temelinde, örneğin, “Tüm yaşam döngüsü boyunca çocuklar ve ebeveynler arasında derin duygusal bağ” olduğu fikrine dayanıyordu (Rosenmayr 2003, s. 25).
Türkiye Gerontolojisinde ise, yaşlıların sağlık sorunlarına odaklı görüşler ve araştırmalar hâkimdir. Çoğunlukla tıbbi perspektiften bakılarak yaşlılara yardımcı olmanın yollarının arandığı dikkatten kaçmıyor. Bu perspektifin bilinçsiz bir şekilde sosyal gerontolojik görüş ve hedefleri olanlar tarafından da desteklendiği görülüyor. Yaşlılık; hastalık, bakım ihtiyacı, Alzheimer gibi kavramların içinde sıkışmış bir yaşam dönemi olarak görünüyor. Eğer Türkiye Gerontolojisi, uluslararası düzeyde sesini yükseltmek ve kabul edilmek amacına sahipse, o zaman kendi yaşlısını daha iyi tanımalı ve yaşlılığı sadece tıbbi perspektif algılama hatasından vazgeçmelidir.
Yaşlılar arasında kronik hastaların, bakım ihtiyacı olanların, hatta demans hastalarının çoğaldığını inkâr etmeden, yaşlılığın sadece bunlarla açıklanamayacağını kabul edip, özüne dönmeli ve Gerontolojiyi tıbbın bir yan koluna dönüştürebilecek girişimlerden vazgeçmelidir. Böyle buyuruyor Gerontoloji; bizden söylemesi...