- Süleyman Demirel (1924 - 2015)
- Necmettin Erbakan (1926 – 2011)
- Turgut Özal (1927 – 1996)
Bunlar ülkemizin yetiştirdiği çok zeki, mesleklerinde başarılı, yetenekli Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yapmış üç şahsiyettir.
Demirel, 1 Kasım 1924'te Isparta'nın Atabey ilçesine bağlı İslamköy'de Hacı Yahya Demirel (1893-1972) ile Hacı Ümmühan Demirel'in (1902-1979) oğlu olarak dünyaya geldi. Çocukluğunda çobanlık yapmıştır. İlköğrenimini doğduğu köyde, ortaokul ve liseyi Isparta, Muğla ve Afyonkarahisar'da bitirdi. 1949'da İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesinden inşaat yüksek mühendisi olarak mezun oldu. 1948'de babası Hacı Yahya Demirel'in yeğeninin kızı Nazmiye hanımla evlendi. Çocukları olmadı. Demirel; Menderes zamanında, çok genç yaşta Elektrik İşleri Etüt İdaresine tayin olur, sonra staj için Amerika’ ya gönderilir. Dönüşünde DSİ de genel müdür olur. Mason olduğu söylenir. “Barajlar kralı” lakabını fazlası ile hak etmiş bir mühendistir. 1962 de siyasete atılır. 1965 de Türkiye’nin 13. Başbakanı olarak seçilir. Kritik günler geçiren Türkiye’de pek çok askeri müdahaleye maruz kaldı. Kendi tabiriyle “6 defa gidip 7 defa geri gelmeyi” başarmıştır. 1991 de; Özal’ın ölümünden sonra, Cumhurbaşkanı seçildi. 2015 yılında 91 yaşında vefat etmiştir.
Necmettin Erbakan, Sinop Kadı Vekili Mehmet Sabri ile Kamer hanım'ın dört çocuklarının en büyüğü olarak dünyaya geldi. İlköğrenimine Kayseri'de başlamasına karşın babasının tayin olması dolayısıyla Trabzon'da tamamladı. 1937'de orta tahsile başladığı İstanbul Erkek Lisesini 1943'te birincilikle bitirdi. İTÜ Makine mühendisliği bölümünü kazandı. Teknik Üniversitedeki dönem öğrencileri arasında İnşaat Fakültesinden Süleyman Demirel ve Elektrik Fakültesinden Turgut Özal da vardı. İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesinden 1948 yılında mezun oldu. Aynı yıl "Motorlar Kürsüsü"nde asistan oldu (1948-1951). Üniversite tarafından 1951'de gönderildiği Almanya'da RWTH Aachen'de doktorasını yaptı. Leopard 1 tankının motor tasarımında başmühendis olarak görev yaptı. Motorun yanma odasını bizzat kendisi çizdi. 1953'te doçentlik sınavını vermek üzere Türkiye'ye döndü. 1954'te, 27 yaşındayken, İTÜ'de doçent oldu. Araştırmalar yapmak üzere altı aylığına tekrar Almanya'nın Deutz fabrikalarına gitti. Tekrar üniversiteye döndü. 1956-1963 arasında 200 ortaklı ilk yerli motoru üretecek olan Gümüş Motor'u kurdu ve motor üretimini gerçekleştirdi. 1965'te profesör unvanını aldı. 1967'de Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin (TOBB) genel sekreterliğine seçildi. Aynı yıl, TOBB'da sekreteri olarak görev yapan Nermin hanımla (1943-2005) evlendi. Bu evliliğinden üç çocuğu oldu. Bu dönemde büyük sanayici ve tüccarlara karşı Anadolu'nun tüccar ve küçük sanayicilerini savunmasıyla dikkati çekti. 25 Mayıs 1969'da TOBB genel başkanlığına seçildi. Ama Adalet Partisi hükûmetinin seçimleri iptal etmesiyle 8 Ağustos 1969'da başkanlıktan ayrılmak zorunda kaldı. Necmettin Erbakan 12 Ekim 1969'daki milletvekili seçiminde; o dönemde güçlü bir siyasi parti olan, Adalet Partisi'nden (AP) milletvekili olmak istedi, ancak kabul edilmedi. Necmettin Erbakan, Konya'dan, bağımsız aday olarak seçime girdi ve milletvekili olarak seçildi. Konya Milletvekili olan Necmettin Erbakan, 24 Ocak 1970'te, 17 arkadaşıyla Milli Görüş hareketinin ortaya çıkmasını sağlayacak parti olan Milli Nizam Partisini kurdu. MNP kadrolarıyla 11 Ekim 1972’de Milli Selamet Partisi (MSP)’ni kuran Necmettin Erbakan, 14 Ekim 1973 seçimlerinde yüzde 12 oy oranıyla 48 milletvekilliği kazanarak Meclis’e girdi. Seçimlerden hemen sonra CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’le CHP-MSP koalisyonunu kurdu. 17 Eylül 1974'te hükümet dağıldı. Necmettin Erbakan, Temmuz 1977'de AP, MSP ve MHP koalisyonuyla kurulan II. Milliyetçi Cephe Hükümeti'nde yine devlet bakanı ve başbakan yardımcısı oldu. 12 Eylül'de bir süre İzmir Uzunada' da gözaltında tutulan Necmettin Erbakan, 5 Ekim 1980'de 21 MSP yöneticisiyle birlikte "MSP'yi illegal bir cemiyete dönüştürmek ve laikliğe aykırı davranmak" suçlamasıyla tutuklandı. 24 Temmuz 1981'de serbest bırakıldı. 1983'te hakkında verilen hüküm Askerî Yargıtay tarafından bozulduktan sonra 14 Şubat 1985'te beraat etti. 11 Ekim 1987'de Refah Partisi genel başkanı seçildi. Erbakan, Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) ve Islahatçı Demokrasi Partisi'yle (IDP) ittifak kurduğu 1991 seçimlerinde Konya'dan milletvekili seçildi. 1995 seçimlerinde Refah Partisi, aldığı yüzde 21,37 oy oranı ve kazandığı 158 milletvekili ile birinci parti oldu. Doğru Yol Partisi (DYP) ile Anavatan Partisi (ANAP) arasında kurulan kısa ömürlü koalisyon hükümetinin istifasından sonra DYP ile kurduğu REFAHYOL hükûmetinde 28 Haziran 1996'da başbakan olarak göreve başladı. Erbakan'ın başbakanlığından sonra Atatürk'e, laikliğe ve cumhuriyete karşı Refah Partisi'nin bazı milletvekilleri, il ve ilçe teşkilatları ve üyeleri tarafından edilen hakaretler ve sokaklardaki şeriat eylemleri, kamuoyunda endişe ve tepki ile karşılandı. Dönemin İkinci Genelkurmay Başkanı Çevik Bir, tankların yürütülmesi için "Sincan'da demokrasi ‘ye balans ayarı yaptık." dedi. 3 Şubat 1997 günü Ankara'da Star TV muhabiri Işın Gürel'in muhafazakâr biri tarafından dövülmesi toplumda büyük bir tepkiye neden oldu. 28 Şubat'ta yapılan MGK toplantısı 9 saat sürdü. MGK, laikliğin Türkiye'de demokrasi ve hukukun teminatı olduğunu vurguladı. Toplantıdan "irticayla mücadele" kararları çıktı, hükûmete bildirildi. İrtica, cumhuriyet, laiklik ve Atatürkçülük tartışmaları sonucunda, "post-modern darbe" olarak adlandırılan 28 Şubat süreci ile Erbakan istifa etmeye zorlansa da bu teşebbüs ilk etapta başarıya ulaşamamıştır (Koalisyon 30 Haziran 1997'ye kadar devam etmiştir). 21 Mayıs 1997 tarihinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, "yasa dışı bazı eylemlerin odağı olmaya başladığı ve bazı üyelerinin laik rejimi hedef alan girişimleri" nedeniyle Refah Partisi'nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Başsavcı Vural Savaş, dava ile ilgili yaptığı açıklamada partinin "laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline geldiğini ve ülkeyi giderek bir iç savaş ortamına sürüklediğini" belirtti. Dava devam ederken Erbakan, başbakanlık görevini Tansu Çiller'e devretmek amacıyla 18 Haziran 1997'de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e istifasını sundu. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise yeni hükûmeti kurma görevini, Doğru Yol Partisi genel başkanı Tansu Çiller'e değil, Mesut Yılmaz'a verdi. 55. Hükûmet Mesut Yılmaz'ın liderliğinde Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti, Demokrat Türkiye Partisi koalisyonu ile kuruldu. Açılan “kapatma davası” sonunda Anayasa Mahkemesi, 16 Ocak 1998'de Refah Partisi'nin kapatılmasına ve aralarında Erbakan'ın da olduğu 6 kişiye 5 yıl süreyle siyaset yasağı getirilmesine karar verdi. Bu dönemde tarafların aksi yöndeki demeçlerine karşın, Fazilet Partisi'nde Necmettin Erbakan'a yakın olan ve "ak saçlılar" ya da "gelenekçiler" olarak tanımlanan kanat ile Recep Tayyip Erdoğan'ın temsil ettiği kanat olan "yenilikçiler" arasındaki gerilim tırmanmaya başladı. Kanatlar arasındaki çekişmenin artık görünür hale geldiği 14 Mayıs 2000'de yapılan FP 1. Kongresi'nde, yenilikçi kanadın adayı Abdullah Gül 521, Recai Kutan 633 oy aldı. Haziran 2001'de Anayasa Mahkemesi'nin Fazilet Partisi'nin kapatılmasına karar vermesinden sonra kurucusu olduğu Millî Görüş Hareketi bölündü. Erbakan'ın desteklediği Milli Görüşçü “gelenekçi” kanat Recai Kutan başkanlığında Saadet Partisi'ni (SP) kurarken, "yenilikçiler" ise Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Adalet ve Kalkınma Partisi'nde örgütlendiler. Erbakan 2011 yılında 84 yaşında vefat etmiştir. Ben Mimarlık Fakültesinde okurken Necmettin Erbakan Makine Fakültesinde hoca idi. Makine Fakültesi öğrencisi olan lise arkadaşlarımız Necmettin Erbakan’ın müthiş, unutulmaz bir hoca olduğunu söylerlerdi. Türkiye’nin başına belalar açan, bu günkü sorunların çoğunun nedeni olan, çok akıllı bir insanın nasıl böyle bir tezat teşkil ettiğini anlayamıyorum.
1927 doğumlu Turgut Özal’ın, Babası Malatya'nın Yeşilyurt ilçesinin Ünlüoğulları ailesinden banka memuru Mehmet Sıddık Özal, annesi ise Tunceli Çemişgezekli, ilkokul öğretmeni, Kürt kökenli Hafize Hanım'dır. Çocukluğunun bir döneminde pilot olmak isteyen Özal, Silifke'ye taşındıktan sonra, eşeğin üzerinden düşerek kolundan sakatlandı ve kollarından biri diğerine göre daha kısa kaldı. Bu durum pilot olma isteğinden zorunlu olarak vazgeçmesine neden oldu. 4 yaşındayken ailesi Bilecik'in Söğüt ilçesine taşındı ve ilköğrenim hayatına burada başladı. Babasının görevi nedeniyle sık sık il değiştirdi. Ortaokulu Mardin'de bitirdi. Mardin'de lise olmaması nedeniyle, Konya Lisesi'nde eğitimine devam etti. Bu dönem içerisinde kardeşi Korkut Özal da eşlik etti. Son olarak Kayseri Lisesi'nde lise eğitimini bitirdi. İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Fakültesi'nde Elektrik Mühendisliği bölümünü burslu olarak okudu ve 1950 yılında mezun oldu. EİEİ de mühendis olarak çalıştı. Burada tanıdığı sekreteri Semra hanımla evlendi ve 3 çocukları oldu (Ahmet, Efe ve Zeynep). Amerika'da Teksas Teknoloji Üniversitesi'ne ihtisas yapmaya giderek burada ekonomi dalında eğitim aldı. Turgut Özal, 43. Türkiye Hükümeti döneminde Başbakanlık Müsteşarlığı ile DPT Müsteşar Vekilliği görevlerinde bulunmuştur. Turgut Özal, 12 Eylül Darbesi’nden sonra Bülend Ulusu tarafından kurulan hükûmette Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı görevini üstlenmiştir. 1982 yılında bu görevinden istifa eden Turgut Özal, 1983 yılında Anavatan Partisi’ni kurmuştur. Partisi 1983 Türkiye genel seçimlerinde %45,14 oy almıştır ve 45. Türkiye Hükümeti’ni kurarak Başbakan olmuştur. 1985 yılında yapılan kongrede tekrar ANAP genel başkanı seçile Turgut Özal’ın partisinin oy oranı 1987 Türkiye genel seçimlerinde %8,83 düşerek %36,31’e gerilemiştir. 46. Türkiye Hükümeti’ni kurarak tekrar Başbakan olmuştur. Turgut Özal, 1987 yılında yapılan genel seçimlerde de 292 milletvekili çıkartarak tekrar çoğunluğu sağladı ve 46. Hükümet’in başbakanı oldu. İktidarda bulunduğu 1983-1991 döneminde Türkiye ekonomisi ortalama yıllık yüzde 5,2 oranında büyüdü. İktidarı süresince iki genel seçim, iki mahalli seçim ve iki referandum yaşayan Turgut Özal, Kenan Evren’in görev süresinin sona ermesi üzerine, aday olduğu Cumhurbaşkanlığı’na ANAP’lı 262 milletvekilinin oyu ile 31 Ekim 1989 tarihinde seçildi. Böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin 8. Cumhurbaşkanı oldu. Bu görevini 3,5 yıl sürdüren Turgut Özal, 17 Nisan 1993 günü geçirdiği bir kalp rahatsızlığı sonucu Ankara’da vefat etti.
Zekâları ve çalışkanlıkları dışında bu üç mühendisin bir ortak tarafları daha var: O da mütedeyyin (Dine bağlı) olmaları. İTÜ yurdunda bu nedenle isimleri ”Takunyalılar’a” çıkmıştı. Süleyman Bey bir köylü çocuğudur. Anadolu köylüleri aşırı dindar olurlar. Gençlik yıllarında Said’i Nursi’ nin Isparta’da sürgünde olduğunu (1926- 1935) da düşünürsek kendisinin Bediüzzaman’dan etkilenmiş olduğu varsayılabilir. Erbakan hocanın babasının zaten kadı olduğunu biliyoruz. Dindar olması da çok normal gözüküyor. Özal’ ın annesinin Nakşibendi tarikatına mensup olduğunu da biliyoruz. Öldüğü zaman tarikatın şeyhi Mehmed Zahid Kotku’ nun yanına (Süleymaniye Camii mezarlığı) defnedilmesini vasiyet etmesi TBMM’ de problem yaratmıştı. Maalesef bu üç mühendisin, üniversitedeki ağabey- kardeş ilişkileri, siyasi hayatlarında düşmanlığa ve kavgaya dönüşmüştür.
Acaba, bu günkü bağnaz dini görünüş o zamanki yöneticilerin dine olan hoşgörüsünden kaynaklanıyor olabilir mi? Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki aydınlanama hareketlerini son hükümetlerin hiç birinde göremiyoruz. Aydınlanmanın tetikleyicisi Rönesans’ın sanat hareketleri olmuştur. Çok lüks evlerde oturan, marka otomobillere binen, üniversite okumuş münevver dediğimiz kişilerin evlerinde bir tek Turgut Zaim veya Bedri Rahmi bulamazsınız. Kurumlar da öğle, duvarlar bomboştur. Konserlere, operalara kimse gitmiyor. Kimse, evlerinde de klasik müzik dinlemiyor. Salonlarda, şehrin yöneticilerine ayrılan yerler hep boş kalıyor. Bach, Mozart, Beethoven hep baş ağrıtıcı bestekârlar olmuştur. Bunları dinleyen bir avuç insanla Türkiye “Aydınlanmayı” ve “Kalkınmayı” sağlayabilir mi? Doğan Kuban hocam bir yazısında şöyle diyor: “Tarihçiler tüm Osmanlı tarihini kendi özgün yapısı içinde inceliyorlar. Fakat İmparatorluk yapısının dine dayalı ideolojisi ve bunun doğası ve devleti sona erdiren etkileri konusunda aydınlatıcı analiz öne sürmüyorlar. Osmanlı devleti ara sıra bozulan bir mekanizma gibi sunuluyor. Avrupa’ daki 500 yıllık gelişme ile karşılaştırılmasına pek yanaşmıyorlar. Narsist ve nazlı bir tarih yazarlığı mevcut.”
Cumhuriyetin 100. Yılında görünüm, sizce de, aynı değil mi?
Kaynakça:Vikipedi