1978 Aralık ayında Kahramanmaraş’ta solcuların tahrikleri ve ülkücülere silahlı saldırılarıyla başlayan olaylar patlarcasına genişledi; bölgede çoktandır etkili olan mezhebi ve ideolojik kutuplaşmanın etkisiyle kitlesel çatışmalara dönüştü. Bir hafta kadar süren toplumsal faciada 114 vatandaşımız hayatını kaybetti; askeri birlikler ve güvenlik güçleri bu feci olayları günlerce bastıramadı. İktidardaki Ecevit Hükûmeti ve onu destekleyen basın olayların faillerinin ülkücüler, milliyetçiler ve MHP’liler olduğunu iddia ederek bu kesimden isimleri ve kuruluşları suçlamaya başladılar. İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı da ilk başta bu görüşteydi ama kente gelip yerinde bizzat inceleme yapınca olayların gerçek faillerinin solcu örgütler ve militanlar olduğunu gördü. Bu tespitini Başbakana da ifade edince istifaya mecbur oldu. Ecevit onun yerine radikal solcu Hasan Fehmi Güneş’i getirdi.
Oysa olaylardan 8 ay önce kentte Türkeş’in isteğiyle etraflı bir araştırma yapan yedi kişilik parti heyeti durumun son derece kritik olduğunu, derhal etkili önlemler alınması gerektiğini, aksi halde vahim olaylar yaşanabileceğini belirten geniş bir rapor hazırlamıştı; rapor parti adına Cumhurbaşkanına ve Başbakanlık makamına da sunulmuştu. Olaylardan iki ay önceki MHP Gnl. Yönetim Kurulu toplantısında bu konu ve giderek tırmanan anarşi sorunu görüşüldü. Sonuç bildirisinde hükûmetin kontrolü kaybettiği, radikal sol örgütlerin güdümüne girdiği belirtilerek Kahramanmaraş başta olmak üzere bazı yerlerde Sıkıyönetim ilan edilerek askerin daha aktif tarzda devreye sokulması isteniyordu. Hükûmet MHP yönetimiyle görüşerek isteğin gerekçelerini dinlemek yerine darbe istendiği iddiasıyla suç duyurusunda bulundu, MHP yönetim kurulu üyeleri aleyhine Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldı Darbeden sonra dava beratla sonuçlandı (Ben de yargılananlar arasındaydım).
Kahramanmaraş olayları hakkında Ecevit hükûmetinin istediği yönde ve sol örgütlerin bildirdiği şahıslar hakkında derhal soruşturma açıldı, kentte milliyetçi olarak bilinen iki yüzden fazla insan tutuklandı. Sanıkların başında Ökkeş Şendiller (o günlerdeki soyadıyla Kenger) geliyordu. Solcular soruşturmayı yapan görevlilere koro halinde O’nu gösteriyor, sözbirliği yaparak “elebaşı” olduğunu iddia ediyorlardı, Dava Adana Ağır Ceza Mahkemesinde başladı. Ökkeş duruşmalar başlayıncaya kadar insanlık, ahlâk ve vicdanla bağdaşmayan ağır işkenceler gördü. Yıllardır Kahramanmaraş’taki ülkücü ve milliyetçi faaliyetlerin içerisindeydi, bu yüzden solcu kesim ona büyük husumet duyuyor, fırsattan yararlanarak bertaraf etmek istiyordu. Fakat iddialarını ispat edecek, hukuken geçerli olacak bir belge ve olgu getiremediler, savcılık da sunamadı. Ökkeş işkenceye direnerek suçlamaları yer ve şahit göstererek reddetti. Karar duruşmasında mahkeme “beraat kararı” verdi.
Yargı nezdinde suçsuzluğu tescil edilerek aklandı; ama sol kesim bu kararı ısrarla benimsemedi, içine sindiremedi. O’nu sürekli olayların baş sorumlusu olarak işaret ettiler. Siyasi zeminde de olayların iç yüzünü, yargı sürecini ve sonucunu bilmeyen siyasetçiler solun psikolojik baskısının etkisiyle Ökkeş’e kuşkuyla baktılar, rahat vermediler. Bu yüzden Ökkeş niteliklerini tam olarak ortaya koyamadı; oysa daha aktif olabilirdi ama olmadı. Olaylar döneminde gördüğü işkencelerin etkisiyle bazı sağlık sorunları da vardı. Sonuçta “gelimli gidimli” bu dünya misafirliğini tamamlayarak HAKK’a yürüdü. Rabbim rahmetini mağfiretini ihsan etsin, ruhu şad olsun.