Geçenlerde Antalya’da benim için çok önemli olan bir olay yaşandı. ANSİAD, sponsoru olduğu Filarmoni Derneği ile aralarındaki protokolü feshetti ve sponsorluktan çekildi (ben bu iki derneğin de kurucusuyum ve çocuğum yaşında olan, çok sevdiğim yöneticilerini iyi tanıyorum) . Bu olay Filarmoni Derneğinin çalıştırdığı on ilkokul öğrencilerinin koro eğitiminden yoksun kalmaları anlamına geliyor. Sorun da Filarmoni Derneği başkanının ANSİAD başkanına ve bazı üyelerine saygısızlık etmesi. Böyle bir şeyin olamayacağına emin olduğum için bu algının nasıl yaratıldığını düşünmeye başladım. Sayın Doç. Dr. Ali Baltacı’ nın bir yazısı bu konuda beni aydınlattı. Bu nedenle, makaleden birkaç bölümü sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Psikoloji insan ruhunun derinliklerini inceleyen bilim dalıdır. Bu bilimde birden çok yaklaşım olsa da genelde olumlu etkileşimleri vurgulamayı tercih edenler ile insan ruhunun karanlık yönüne dikkat çekenler önemli bir ayrışma alanı yaratır. İnsan daima mutlu olmak, iyi olmak, huzurlu olmak istese de buna engel olmaya çalışan kötücül karakterler de bulunur. O halde psikolojinin sevgi ve mutluluk temasına uymayan karanlık bir yönü olduğu ve bunun incelenmesi gerektiği aşikârdır.
Karanlık, kötücül veya olumsuz duyguların belki de en güçlüsü olan nefret, biz ve düşman ayrımının olduğu durumlarda görülen ve içinde pek çok yan duyguyu taşıyan eklektik, yaygın bir duygu durumudur. Nefret bir yönü ile kötücül duygunun yoğunluğu, diğer yönüyle bu duygunun somutlaşma potansiyelini temsil eder. Çoğu duygu içte yaşanırken nefret, davranışa dönüşme potansiyeli olan ve engellenmediğinde acı sonuçlar veren bir duygudur. Nefretin vücut bulmuş hallerini bilmek, nefretle mücadelede bizlere bir tür koruma kalkanı sağlayacaktır.
Nefretin ilk ve en önemli görüntüleri arasında yer alan kin, kıskançlık, yıldırma ve dışlama gibi davranışları nefret psikolojisi temelinde ele almak gerekir. Modernite bizi yalnızlığa hapsetse de aslında hepimiz belirli bir sosyal çevreye sahibiz. Çevremizle iletişim kurmak yaşamsal önemde; çünkü iletişim varoluşsal bir ihtiyaç. Ayrıca iletişim kurarak stresi azaltıyor ve diğerlerinin yaşamlarına dokunarak hayatımıza anlam katıyoruz. Bu anlamlandırma sürecinde diğerlerinin gözünde nerede olduğumuz önemli. Yani bizim statümüz aslında diğerlerine kendimizi sunma biçimimizle doğrudan ilişkili. Byung-Chul Han, bu statü edinimini performansa bağlıyor; bireysel performanslarımız bizim toplum içindeki konumumuzu sağlıyor. Elbette yapıp ettiklerimizden sorumluyuz ve bu sorumluluk bazen aşırı anlam yüklemeleriyle itibarımızı sağlamlaştırırken bazen de sekteye uğratabiliyor. Bu noktada itibar Bauman tarafından, sorumluluklardan ve iş birliğinden doğan bir konumlandırma olarak tanımlanıyor. Yani itibarımız aslında kişiliğimizin ve diğerlerine olan sorumluluğumuzun önemli bir parçası. Pekiyi itibar sadece sorumluluk kavramıyla kazanılabilir mi? Aslında evet, sorumluluğunu bilen ve işlerini bu sorumluluklara göre sürdürenlerin toplum içinde tutarlı kişilik olarak değerlendirildiği ve onlara itibar atfedildiğini görüyoruz. Ancak itibarın insana kattığı artı değerin yanında düşman kazandıran bir yönü de var. Çünkü siz itibar sahibi oldukça çevreniz için tehdit oluşturuyorsunuz. Çevrenizden farklılaşıp özel bir konuma geldikçe aslında ötekilerle aranızdaki fark da keskinleşiyor ve neticede kıskanılıyorsunuz. Maalesef belirli bir konuma gelmiş herkesin farklı türden düşmanı oluyor; düşman kazanmaya çalışmasanız dahi birileri sizi düşman olarak algılama potansiyeline sahip. Bunun pek çok psikolojik nedeni var elbette. Mesela hakkınızdaki gerçekliği manipüle ederek size aslında yapmadığınız, söylemediğiniz veya düşünmediğiniz şeyler yaftalanarak itibarınız alaşağı edilebiliyor. Buna kısaca itibar suikasti diyoruz… Sonuçta ilişkiler bir linçe dönüşebiliyor. Dedikodunun olayın yayılmasında tehlikeli bir virüs gibi etkili olduğunu da unutmayalım…..”
Bu olayın makale ile ne ilgisi var diyebilirsiniz. Anlatayım: ANSİAD’ ın; çoğunlukla üye eşlerinin oluşturduğu, bir korosu var. Bu koroyu, Abdullah bey üniversitede bölüm başkanı iken yanında çalışan bir müzik öğretmeni çalıştırıyor. Onu da işe alan yine benim. Zaman zaman konuşmalarımızda Abdullah beyden hoşlanmadığını bana da sıkça dile getirmişti….
Özellikle derneklerde, liyakate bakılacağına şahsi kapris ve egolarla ortalığın bu kadar karışmasına insan şaşırıp kalıyor. Şu anda, Filarmoni derneği olarak ANTGİAD ile işbirliği yapmaya çalışıyoruz. ANSİAD’da muhataplarımız çocuklarımız yaşındaydı, şimdi herhalde torunlarımız yaşında olacak. Hadi Hayırlısı……..