DUAYEN

Özelleştirme

“Komünist Devlet” başlıklı yazımda; fazla detaya girmemek için, örnek vermediğimden dolayı eleştiri aldım. Bu konuya açıklık getirdikten sonra yeni yazıma geçmek istiyorum.

Teorik Sonuç olarak Komünizmin yoksulluğu ortadan kaldırdığını, eşitlik sayesinde sosyal huzuru artırdığını, rekabet yerine işbirliği öne çıkardığını söyleyebiliriz. Ancak pratikte sorun; tarihsel örneklerde görüldüğü gibi (Sovyetler Birliği, Mao dönemi Çin, Küba vb.), bu refah hedefini tam olarak gerçekleştiremedi. Bürokrasi, verimsizlik, üretim motivasyonu düşüklüğü ve siyasi baskılar yüzünden yönetim çoğu zaman beklenenden farklı sonuçlar verdi ve sistem genellikle totaliter bir rejime dönüştü.

Bu yazımda Doğu Almanya’daki özelleştirme ile Türkiye’deki özelleştirme arasında bir kıyaslama yapmak istiyorum.  Almanya’nın birleşmesi (1990) sonrasında Doğu Almanya’daki (eski Demokratik Alman Cumhuriyeti - DDR) devlet mülkiyetindeki işletmelerin özelleştirilmesi, tarihin en büyük özelleştirme süreçlerinden biri olarak kabul edilir.

1. Arka Plan

1949–1990 arasında Doğu Almanya’da ekonomi tamamen devlet planlamasına dayalıydı.

* 1989’da Berlin Duvarı yıkıldığında yaklaşık 8.500 büyük işletme ve 2,4 milyon çalışan devlet sektöründe bulunuyordu.

* Birleşmeden sonra bu işletmeler Batı Almanya’nın piyasa ekonomisine uyum sağlamak zorundaydı.

2. Treuhandanstalt (Güven Kurumu)

1990’da özel olarak kurulan Treuhandanstalt (kısaca Treuhand), özelleştirmeden sorumlu kurum oldu. Görevi devlet işletmelerini satmak, kapatmak veya yeniden yapılandırmak idi. Treuhand, 1990–1994 arasında faaliyet gösterdi ve yaklaşık 14.000 işletmeyi devraldı.

3. Özelleştirme:

Satış: bazı büyük fabrikalar ve şirketler Batılı yatırımcılara satıldı (ör. otomotiv, kimya, çelik).

Kapatma: Verimsiz, rekabet edemeyen birçok işletme kapatıldı.

Yeniden yapılandırma: Bazı sektörler küçültülerek modernize edildi.

Sonuçta işletmelerin %80’inden fazlası Batılı şirketlere veya yatırımcılara geçti. Doğu Almanya ekonomisi kısa vadede ciddi darbe aldı. 2,5 milyon kişinin çalıştığı devlet sektöründe işlerin çoğu kayboldu; işsizlik 1990’ların başında %20’lere çıktı. Ama uzun vadede Batı sermayesi yatırımlarıyla altyapı ve teknoloji yenilendi.

Doğu Almanya’daki özelleştirme, kısa vadede işsizlik ve sosyal yıkım, uzun vadede ise modernizasyon ve piyasa entegrasyonu getirdi. Yani bu süreç, birleşmenin ekonomik açıdan en acı ama en kritik ve rasyonel adımıydı.

Türkiye’nin  “özelleştirme” Tarihçesi ise şöyle:

Özal Dönemi (1983–1991)

24 Ocak 1980 kararlarıyla serbest piyasa adımları atıldı.

* 1984’te Kamu Ortaklığı İdaresi kuruldu.

* Küçük ölçekli işletmelerin satışlarıyla özelleştirme süreci başladı.

1990’lar: Yavaş İlerleyen Süreç

* Siyasal istikrarsızlık ve yargı engelleri nedeniyle süreç yavaşladı.

* Çimento fabrikaları ve küçük işletmeler özelleştirildi.

* 1994’te Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) kuruldu.

2000’ler: Büyük Özelleştirmeler

2001 krizi sonrası IMF programlarıyla özelleştirme hızlandı.

* TÜPRAŞ, Türk Telekom, Erdemir, Petkim gibi dev kuruluşlar satıldı.

* Elektrik dağıtım bölgeleri özel sektöre devredildi.

2010 Sonrası (AKP dönemi)

* Enerji dağıtımı tamamen özel sektöre geçti.

* Şeker fabrikalarının önemli kısmı özelleştirildi.

* Limanlar, otoyol işletmeleri, köprüler, hastane işletmeleri, madenler…. özel sektöre devredildi.

Yapılan Hatalar:

Stratejik sektörlerin elden çıkması: Telekom, enerji, limanlar gibi kritik alanlarda devletin kontrolü zayıfladı.

Özelleştirme gelirleri yatırımlara değil, bütçe açıklarını kapatmaya harcandı.

Bazı ihaleler yeterince rekabetçi olmadı, değerinin altında satış eleştirileri yapıldı.

Fabrika kapanmaları işsizliği ve göçü artırdı. Fabrika arsaları AVM ve rezidanslara çevrildi. Yandaşlar spekülasyonlarla zengin oldu.

Stratejik şirketlerin çoğu yabancıların eline geçti.

Alıcıların söz verdikleri yatırımlar sıkı takip edilmedi.

Süreç, “devlet malı satılıyor” algısı oluşturdu.

Başarılı Özelleştirme İçin Olması Gerekenler:

Stratejik alanlarda kamu payı korunmalı.

Gelirler yatırım fonuna aktarılmalı. Yatırım eğitim, Ar-Ge ve sanayiye yönlendirilmeli.

Şeffaf ihale ve bağımsız değerleme şart olmalı.

Çalışanlar ve yerel halk korunmalı.

Yabancı sermaye kontrollü olmalı. Yerli ortaklıklar teşvik edilmeli.

Denetim mekanizmaları güçlendirilmeli. Taahhütleri yerine getirmeyenlerin sözleşmeleri feshedilmeli.

Kamuoyu bilgilendirilmeli. Toplumsal uzlaşma ile süreç yürütülmeli.

Çıkarılan Dersler ve Gelecek İçin Öneriler

Özelleştirme amaç değil, kalkınma için bir araç olmalı.

Stratejik sektörlerde devlet denetim gücünü kaybetmemeli.

Gelirler gelecek nesiller için birikim fonunda toplanmalı.

Sosyal ve bölgesel etkiler mutlaka hesaba katılmalı.

Uzun vadeli denetim mekanizmaları kurulmalı.

Toplumun güveni kazanılmadan özelleştirme başarılı olamaz.

Sonuç

Türkiye, geçmişteki özelleştirme deneyimlerinden şunu öğrenmeli: Kısa vadeli bütçe faydaları için uzun vadeli stratejik kayıplara yol açmamak gerekir. Özelleştirme ancak şeffaf, hesap verebilir ve kalkınma odaklı yürütülürse başarıya ulaşabilir.

Özelleştirme hakkında bu kadar uzun bir yazıyı şunun için yazdım: CHP iktidar adayı ve CHP’ nin altı okunun bir tanesi “Devletçilik”. Pek çok CHP’linin de “Sol” eğilimli olduğunu biliyorum.  AKP tarafından yanlış yöneltilen bir “özelleştirme” ile ülkeyi kötü bir durumlara getirdiği de malum. Bu algının halkı ve politikacıları aşırı devletçi bir tutuma yöneltmesinden korkuyorum (tıpkı koalisyondan kurtulup tek adam kabusuna tutulmak gibi) . Bunca emek boşa gider ve Türkiye  özelleştirilmenin düzeltilmesi yerine yeniden devletçi bir sisteme gidebilir.  Almanya örneğini de onun için verdim.

Yayın Tarihi
30.08.2025
Bu makale 164 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!