Karakter deyince sanırım ilk akla gelen; botaniğin kurucusu olarak kabul edilen, bilim adamı ve düşünür Yunanlı yazar Theophrastos akla gelir. Milattan önce 300’lü yıllarda yazdığı “Karakterler” eseri, insana dair güncelliğinden hiç bir şey yitirmemiştir. O günden bugüne “dalkavuk” hâlâ güzel sözlerle karşısındakini okşamaya devam eder, “sinsi” nefretini ustalıkla gizlemeyi becerir, hiç durmadan konuşan “geveze” birilerine çevremizde hep rastlarız, peki yol yordam bilmeyen “köylüler” ve “görgüsüzler” etrafımızdan hiç eksik olmaz, hesap yapıp toplamı bulduktan sonra hâlâ sonucu bize soran “şapşal” arkadaşlarımızı hatırlayalım, “beleşçi” ve “pinti”ler ise canımızı pek sıkar, “kendini beğenmişler” den, “fesat” lardan ve “fırsatçılar” dan söz ederek tadımızı ise hiç bozmayalım. (Wikipedia)
Ben bu yazımda karakterlerin çeşitliliğinden değil, asıl karakterin nasıl meydana çıktığından bahsetmek istiyorum. Her şey normal giderken insanın gerçek karakterini pek anlayamazsınız. Atalarımız asıl karakter yolculuk ve alış-verişte belli olur demişler. Hiç unutmuyorum bir arkadaş grubu ile Bursa’ya geziye gitmiştik. Bir arkadaşımız otobüs otelin önünde durunca fırladı ve koşarak resepsiyona yöneldi. Niyetinin en iyi, manzaralı odayı kapmak olduğunu sonradan öğrendik. Enflasyonun bu kadar yüksek olduğu ülkemizde bu gün aldığı malın parasını bir yıl sonra Türk Lirasından eski fiyatından ödemeye kalkan açıkgözlerle dolu ülke. Güvenip işinizi emanet ettiğiniz en yakınızın; eline fırsat geçince, ilk kazığı onun attığını çoğumuz yaşamıştır. Hele bir dostunuza borç verdiyseniz geri alıncaya kadar akla karayı seçersiniz. İnanılmaz bir şey ama birisine iyilik yaptıysanız genellikle en büyük kötülüğü ondan görürsünüz. Güven duymak en asil duygulardan birisidir. Gelin görün ki o güvendiğiniz insan size ihanet edince yıkılırsınız. Hiç haberiniz olmadan sizi yıpratmaya, çökertmeye çalışan çok yakın arkadaşlarınız her zaman olmuştur. Aşkın gözü kördür. İdeal olarak gördüğünüz insanların sonradan ne çok problem yarattığını sıklıkla yaşarız. Saymakla bitecek gibi değil.
İşte böyle, iyi ve normal zamanda sevecen, saygılı, fedakâr olan bir dostumuz küçük bir menfaat çatışmasında hemen bir canavar oluverir. Sanırım bunun sebebi alt bilincimizdir (İd). Çünkü o içimizdeki doyumsuz hayvandır. Kendisini yalnızca ihtiyaçlara göre ayarlayan, eleştiri kabul etmeyen, güdüsel ve durdurulamayan yanımızdır.