Türkiye Cumhuriyeti yüzüncü kuruluş yılına rağmen neden beklenen gelişmeyi göstermedi? Örneğin neden bir Güney Kore olamadı? Biliyorsunuz 1950 yıllarında; Kuzey Kore savaşına yardımcı olmak için, Güney Kore’ye asker göndermiştik. O zamanlar Güney Kore bizden çok geri ve açlık içinde bir ülkeydi. Nasıl oldu da; bu zaman içinde, Güney Kore düşük gelirli bir tarım ekonomisinden dünyanın en büyük ekonomilerinden biri haline geldi? Biz ise hâlâ açlık ile uğraşıyoruz.
Belgeler Güney Kore’nin kalkınmasını altı ana maddede özetlemiş. Lafı çok uzatmamak için sadece bizim yapamadığımız bazı hususları belirtmekle yetineceğim.
- Eğitim ve insan kaynaklarına yatırım: Güney Kore eğitimi bir öncelik haline getirerek, nitelikli iş gücü yetiştirmeğe çok önem verdi. Bilim ve teknoloji alanında büyük ilerleme katettiler. Eğitimle, ileri düzeyde bir iş gücü elde ettiler, yeni teknolojilerin benimsenmesine ve yeni sanayi kollarının gelişmesine katkı sağladılar. Bizde ise Teknik liseler yerine lise + üniversite sistemiyle hiç bir işe yaramayan yarı cahil ordusu yetiştirildi. Üstelik kaliteli üniversiteler kurmak yerine her ile üniversite açmak marifet sayıldı. Liyakatsiz eğitim kadroları ise işin tuzu biberi oldu.
- Teknoloji ve yaratıcılığa yatırım: Güney Kore AR-GE harcamalarına büyük yatırım yaparak teknolojiye dayalı bir ekonomi oluşturdu. Bu, ülkenin elektronik, yarı iletken ve bilgi teknolojileri gibi yüksek katma değerli sektörlerde rekabetçi olmalarını sağladı. Türkiye ise montaj ve taklitçiliği yeğleyerek katma değeri yüksek ürün üretemedi. Araştırma bizim için zor ve gereksiz bir iş!
- Küresel ticaret ve İhracata dayalı büyüme: Ticarete ve ihracata önem vermediğimiz söylenemez. Biliyorsunuz; Ekonomiyi batırmak pahasına, ihracatçılara avantaj sağlamak için faizleri devamlı indirdik (Tabii NAS’ı da unutmamak gerekir). Ekonomi battı biz bir şey elde edemedik. Çünkü katma değeri yüksek mal satamadık. Ürettiğimiz malların ham maddelerini zaten dışarıdan aldığımız için kazandığımız dövizin büyük bir kısmını ithalatla kaybettik.
- Planlama: Devletin yönlendirmesi ile kilit sektörlere yoğun yatırımlar yapıldı. Özellikle çelik, gemi inşaatı, elektronik ve otomotif gibi endüstriler öne çıktı. Beş yıllık planlar oluşturularak büyüme hedeflendirildi. Bu hedeflere erişmek için muhtelif reformlar gerçekleştirildi. Biz inşaat yapmayı sevdiğimiz için beton dökerek büyümeyi tercih ettik. Ama yükleniciler zengin oldu ülke fakirleşti. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden beri planlı bir kalkınmayı arzulamıştır (İzmir iktisat kongresi). 1960 yılında Türkiye’de planlamanın kurumsallaşması için çok önemli bir adım atıldı. 27 Mayıs darbesi sonrasında kurulan yeni yönetim, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)'yi kurdu. DPT, Türkiye'nin uzun vadeli kalkınma stratejilerini belirleyen ve uygulayan bir kurum olarak faaliyet göstermeye başladı. Devlet Planlama Teşkilatı 2011 yılında kapatıldı. Bu görev önce Kalkınma Bakanlığına, daha sonra da Cumhurbaşkanlığına devredilerek sorun kökten! Halledildi. Trajikomik bir olayla konuyu kapatalım. Geçen gün Tarım Bakanı ülkemizde bir tarım planlaması olmadığı için bu tatsız olayların (Domateslerin, karpuzların sokaklara dökülmesi) başımıza geldiğini söyledi. Günaydın Sayın Bakanım, yirmi yıldır ülkeyi siz idare ediyorsunuz ve biz her sene bu sahneleri yaşıyoruz.
Öyle veya böyle, sonuçtan iyi yönetilemediğimizi görüyoruz. Halkın cehaletten kurtulamaması ve büyük bir çoğunluğun skolastik bir din anlayışına sahip olmasının da geri kalmamızda bir etken olduğunu düşünüyorum. Dindar nesil yetiştireceğiz diye her mahalleye bir “İmam Hatip” okulu açmaya çalışan bir hükümetimiz var. Güney Kore’deki Konfüçyüs ve Budizm düşüncesi ülkeye bir fayda sağladı mı? Bilmiyorum. Sayın Erdoğan’ı saymasak bile bu yüz yıl içinde “Takunyacılar” diye anılan İTÜ’ lü İki cumhurbaşkanı ve bir başbakanımız var. Askeri darbelerin ve yönetimlerin de Türkiye’ye büyük zararlar verdiğini söylemem gerek. Ne yazık ki Atatürk’ten sonra vizyon sahibi, becerikli bir liderimiz olmadı.
Oğlumun ikazı ile küçük bir ekleme yapmak istiyorum. Güney Kore zenginleşmesine rağmen mutlu bir ülke olamamış. BM araştırmasına göre bu konuda şampiyon Finlandiya sonra İskandinav ülkeleri geliyor. Güney Kore dünyada 57. Sırada. Biz ise 106. Sıra ile en sonlarda yer alıyoruz. Görüyorsunuz sadece zengin olmak da pek para etmiyor. Türkiye ise “Hem kel hem fodul”