Önemli Olan Nicelik Değil Kalitedir
(Lucius Annaeus Seneca)
İstanbul belediye başkanlığı AKP’ yi epey düşündürdü. Sonunda Sayın Erdoğan’nın çok yakını olan ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yapmış, inşaat mühendisi olan Sayın Murat Kurum aday olarak gösterildi. Tabii arkadan eleştiriler hemen yağdı. İlk eleştiren Fatih Altaylı Sayın Kurumu Kemal Kılıçtaroğlu’na, İmamoğlu’nu da Tayip Beye benzetti. Biri bürokrasiden diğeri sokaktan gelmişti. Sokaktan gelenler halka daha yakın, daha pratik ve becerikli oluyorlardı. Sonra İstanbul’a “ihanet” edenlerden biri, imar affının (barışının) mimarı olduğu ve daha pek çok şeyler söylendi. Sayın Cumhurbaşkanımız ise Kurum’un TOKİ deneyimi olduğunu ve binlerce konut inşa ettiğinin altını çizerek İstanbul’a en iyi hizmet edecek aday olduğunu belirtti. Sayın Cumhurbaşkanımız bu konularda da haklı idi.
“TOKİ o ne ki” adlı kitabımın önsözünde şöyle yazmışım: Binlerce müşterisi olan bir lokantanız olduğunu düşünün. Burada insanları besliyorsunuz ve ayakta kalmalarını sağlıyorsunuz. Şüphesiz doğru bir iş. Ama verdiğiniz yemekler lezzetsiz, malzemeleri çok kötü, üstelik taktimi de özensiz. O zaman yaptığınız işin bir kıymeti var mı? 1550 lerde İtalyan yazar G. Vasari yazdığı kitapta mimariyi “fonksiyon, sağlamlık ve estetik” olarak tanımlıyor.. Bizler de; hayvansal içgüdülerimizle, ilk iki unsuru çok önemseriz ve ön plana alırız. Sanki estetik olmasa da olur diye düşünürüz. Hâlbuki bu ilk iki unsur maddenin içinde olan ve “olmazsa olmaz olan öğelerdir”. Asıl ise sanatçının ”İnsanı mutlu etmek için estetiği yaratmasıdır”.
Başka ülkelerde olsa; bu kadar çok inşaat yapılan yerde, sistemler yaratılır, buluşlar icat edilirdi. Üniversiteler tezler hazırlar, yarışmalar yapardı. Şunu üzülerek söyleyeyim ki, TOKİ’nin yaptığı binalar çok çirkin ve irrasyonel. Binalar diğer eşyalara benzemez. Pahalıdır beğenmedim değiştirivereyim diyemezsiniz. Bu çirkinlikleri ömür boyu çekmek zorundasınızdır. Sayın Murat Kurum’un bu işten anlamadığı açık. Doğru dürüst bilgili bir kadro da oluşturamamış. Bakanın dört yardımcısı var biri mimar (eski sanayi bakanının eşi) üçü sosyal bilimlerden. Bu bakanlıkta bir şehirciye bir peyzajcıya ihtiyaç yok mu?
Türk toplumu aydınlanma çağına çok geç girdiği için sanatla ve estetikle pek ilgilenmemiştir ve ilgilenmemektedir. Dini ritüeller aileleri daha fazla meşgul etmiştir. Örneğin, ne evlerde ne de kurumlarda resim ve heykel göremezsiniz. Okuma çok az olduğu için kitaplıklara da pek rastlanmaz (Türkiye’de 10 yılda 1 kişiye 1 kitap- Avrupa’da kişiye yılda 10 kitap, Japonya’da 25 kitap). Sanırım en az gazete okuyan bir milletiz de. Şehir merkezinden 10-15 km uzaklaştıktan sonra gazete satan bir yer bulamazsınız bile.
Seneca’ nın dediği gibi niceliğin değil kalitenin önemli olduğunu ne zaman öğreneceğiz?