DUAYEN

Sanat Gerçekten Önemli mi?

Geçen haftaki yazımda, Türk insanının duvarına resim asmadığını, müzik dinlemekten de çok hoşlanmadığını, kısaca sanatla pek ilgilenmediğini söylemiş ve eleştiride bulunmuştum. Okurlarımdan bunların o kadar da önemli olmadığını, örneğin bilim ve teknolojinin daha önde geldiğini belirten uyarılar aldım. Bu yazımda konuyu biraz daha açmak istiyorum.

İşe Platon’un iki sözüyle başlamak istiyorum:

  • İyi yetiştirilmiş bir genç insan yaptıkları çirkinlikleri ve hataları açık şekilde görebilir. Aynı zamanda tabiattaki kötü görünümleri de fark edebilir. Çok küçük yaşlarda insan çirkinliğin korkusunu duyar. Ruhunda hissettiği ve her zaman onun değerini artıran “güzelliğin” övgüsüne de gönülden kapılır.
  • Neşe duygusu iyiliğe, hüzün duygusu ise kötülüğe bağlıdır. Burada iyi “güzel ve gerçeği” kötü ise “çirkin ve gerçek dışını” ifade etmektedir. Bunun içindir ki, Platon, “Çocuklara, dikkatle baktıkları şeylere göre neşe veya hüzün hissetmelerini” öğretiniz der.

Doğa dışında insana bu duyguları veren tek şey sanattır. Sanatın temelini de kompozisyon teşkil eder. Kompozisyon, farklı parçaları, nesneleri, ögeleri en iyi şekilde bir araya getirme ve bu şekilde oluşturulmuş bir “bütün" yaratma kavramıdır. Mimarlıktan güzel sanatlara, müzikten edebiyata kadar çok farklı alanlarda kullanılır. Müzikte kompozisyon biçim, melodi, ritim, armoni gibi farklı ögelerin uyumlu bir şekilde bir araya getirilmesinden oluşur. Resimde kompozisyonun manası asrın ikinci çeyreği içinde daha genişlemiştir. Eskiden, kompozisyon kelimesi, içinde figür bulunan resimlere denilirdi. Şimdi ise, kompozisyondan anlayacağımız, resmin bünyesinde bulunan unsurların düzeni anlamındadır. Resimde (görsel sanatlarda) Kompozisyon İlkeleri şunlardır: ritim, zıtlık, odak noktası, hareket, perspektif, açık- koyu, boşluk- doluluk, denge, doku, birlik- bütünlük. Mimaride buna fonksiyonu ilave edebiliriz.

Etrafımızı çevreleyen güzel şeyler bizi neşelendirirse biz mutlu oluruz. Mozart dinlediğimiz veya bir Leonardo seyrettiğimiz zaman gibi. Güzel şeylerle temas kurmak bizi mutlu kılar ve yaşam standardımızı yükseltir. Onun içindir ki okullarımız, şehirlerimiz güzel olsun isteriz. Mutluluk insanın en asil duygusudur. Mutlu insanlar daha aktif, çalışkan, verimli, sevecen, yaratıcı ve sosyal olurlar. Bilindiği gibi Avrupa’da “bilim ve aydınlanma” çağı Rönesans’tan sonra gelmiştir. Ülkemizde; Osmanlı İmparatorluğunun batmasının nedeni olarak, Osmanlının bilim ve aydınlanma çağını es geçmesi olarak gösterilir. Hâlbuki Osmanlı Rönesans’ı önemsemediği için bilim ve aydınlanma çağını es geçmiştir.

Müslümanlar dünyada değil ahrette mutlu olmayı amaçladığı için dünya nimetlerine ve güzelliklerine önem vermemiştir. Avrupa, Rönesans ile dünyanın ve yaşamın güzel bir şey olduğunu öğrenmiş ve onun tadını çıkartmaya çalışmıştır. Ne yazık ki, İslam anlayışında hiçbir karşılığı olmamasına rağmen; sanırım putperestlikten korkulduğu için, resim ve heykel yasaklanmıştır. Müzikte ise çok sesliliğe geçilememiş, kompozisyon kısır kalmıştır. Diğer bir husus da yaratıcılığın sadece Tanrı’ya ait olduğu inancıdır. Hiç mantıklı olmamasına rağmen, sanatkârın yaratıcılığı bir şirk olarak görülmüştür. Bütün bunlar insanların güzel ile temasını ve ilişkisini sınırlamıştır. Despotik rejimler ise buna tuz biber ekmiştir

Unutmayalım, mutsuz insanlardan hiçbir şey çıkmaz.

Yayın Tarihi
15.04.2023
Bu makale 731 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Katılmamak mümkün mü.?

Cavit Öner 19.04.2023

Ercan bey görüşlerinize katılmamak mümkün mü , hâlâ heykelleri kıran veya örten insanların olduğu bir toplumda yaşıyoruz. Kaleminize sağlık

Aysun TILTAK 16.04.2023

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!