Geçen haftaki yazımda, bu günkü olayların geçmişteki olaylara (krizler, ihtilaller, savaşlar, enflasyonlar, ambargolar, hastalıklar….) pek benzemediğini söylemiştim. Bu günkü yazımda bunun nedenini anlatmaya çalışacağım.
Eskiden, olaylar olunca sıkıntılar çıkar ama sonunda bir çözüm bulunur yolumuza devam ederdik. En üzücü şey, her on yılda bir yapılan askeri müdahaleler yani askeri vesayetti. Sanki bunlar demokrasiyi korumak için yapılır aslında demokrasi hançerlenirdi. Bir gün bunların da düzeleceğine ve gerçek demokrasiye kavuşacağımıza inanırdım. Sanırım, böyle bir genel kanaat vardı ki 2002 genel seçimlerinde AKP iktidara geldi.
İlk dört-beş sene gerçekten çok iyi gitti. AB projesine verilen önem ve çıkartılan uyum yasaları insanları ümitlendirdi. Daha sonraları amaçlarının bir “Yeni Cumhuriyet” kurmak olduğunu öğrendik. Önce yola Feto ile çıktılar. Anlaşamayınca ayrıldılar ve Türkiye de büyük bir kıyım yaşandı. Şimdi ortak Bahçeli gibi gözüküyor. Bir sürü tarikat da zaten kuyrukta bekliyor. Halkın bir kesimi ise buna çoktan yatkın.
Böyle olursa ne olur? Laiklik demokrasinin bir teminatıdır. O kalkarsa demokrasi de yok olur. Batı medeniyeti projesi biter, doğu- İslam projesi başlar. Medeni kanunlar yerine şeriat kanunları yer alır. Yüz yıllık çabalar, elde edilen kazanımlar bir anda yok olacak demektir.
Devletler de virüse yakalanabilir. Pandamiler, mutasyonlar olabilir. Koca Osmanlı İmparatorluğu virüsten yok olacağı sırada bulunan bir aşı (Atatürk) onun yaşamasına neden oldu. Malum, genellikle virüsler tamamen ölmüyor ve bir fırsat bulunca tekrar hortlayabiliyor. Mutasyona uğrayan virüsün en önemlisi de “Dincilik”. Maske, mesafe ve temizliği hiç elden bırakmamak gerek.