Kant’ın ahlak anlayışına göre bir insanın başkalarına sırf kendi çıkarı için zarar vermesi kesin biçimde ahlaksızlıktır. Çünkü Kant, insanı her durumda “amaç” olarak görmemizi, hiçbir zaman kişisel menfaat için “araç” gibi kullanmamamızı ister. Bu yüzden “İnsanlar menfaatleri için başkalarına rahatsızlık ve ziyan verirse bu bir ahlaksızlıktır” sözü, Kant’ın ünlü kategorik emirlerinin ikinci biçimiyle bütünüyle örtüşür. Kişi, kendi yararı adına başkasını mağdur ettiğinde aslında onun insanlık değerini yok saymakta ve Kant’a göre ahlakın temel ilkesini çiğnemektedir.
Türkiye’de “ahlaksızlığa” yüzlerce örnek gösterebiliriz. Aklıma gelenler şunlar: Sabahlara kadar süren yüksek müzik sesi, iç hacme fayda sağlayan ama bina dışında çalışan büyük makinaların çıkardığı gürültüler, İşçilerin yevmiyelerini vermeyip parayı vadeye yatıran işverenler, gece yarışan otomobillerin egzoz ve motor sesleri, kendi çıkarları için muhaliflerini hapse atan politikacılar, kaprisleri yüzünden; kamu görevi gören, kurumların işlerini savsaklayanlar………..
Ben sizlere başımdan geçen ve sanırım pek çok insanın da başından geçmiş olan bir olayı anlatacağım. Biz; oldukça seçik sahipleri olan, 24 daireli bir apartmanda oturuyoruz. Daire satışları olduğu yahut mülk sahipleri yeni dekorasyon istedikleri zaman problem başlıyor. Sağ olsun; zengin komşularımız, döşemelerden (daireler yerden ısıtmalı) başlayıp sıvalara, fayanslara kadar her şeyi kompresörle kırıyor, wclerin banyoların yerlerini değiştiriyorlar. Tabii bu çalışmalar aylarca sürüyor. Asansöre verdikleri ziyanı, gün boyu yapılan gürültünün verdiği rahatsızlığı tasavvur edebiliyor musunuz? Gürültü kanunları var ama uygulayan yok. Herkes ev benim değil mi? Deyip istediğini yapakta bir mahsur görmüyor. Belediye sadece kacak inşaat yapılıp yapılmadığına bakıyor. Polis nasihat edip gidiyor. Mahkemeye müracaat etmek ise ayrı bir işkence.
Bir gün çıldırırsam muhakkak gürültüden olacak.