Bu hafta iki önemli olay yaşadık. Birincisi “ Çocuk piyano şenliği” diğeri ise “On ilkokulun koro konseri”. Daha önceki yazılarımda eğitimde müziğin ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışmıştım. Çocukların güzel şeylerle temas etmelerinin onları mutlu ettiğini, mutlu insanların da daha başarılı olacağını belirtmiştim. Günümüz pedagogları müziğin interaktif düşünceyi geliştirdiğini söylüyorlar. Bu kısaca şu demek: Bütünleştirici düşünmeyi, herhangi bir alanda bir sorunu ele almak için bütüncül bir strateji, taktik, eylem, gözden geçirme ve değerlendirme geliştirmek amacıyla sezgi, akıl ve hayal gücünü insan zihnine entegre etme süreci olarak tanımlanabilir (Graham Douglas.13 Ağu 2022). İnsan, sanatsal öğelerden örülü bir çevre içinde yaşarken; doğal, toplumsal ve kültürel bu çevresiyle sürekli etkileşimde bulunarak toplumsallaşıp kültürlenir. Sanat, insanları özgür kılar, güzellikler yaratır. Sanatsız insan, sanatsız toplum düşünülemez. Sanat “bir duygunun, bir tasarının veya bir güzelliğin” ifadesinde kullanılan metotların tümü olup, bu metotların sonucunda ulaşılan yaratıcılık sanat ürününü oluşturur. Tüm sanat dalları içinde, insan ruhu üzerinde en derin etkiyi bırakan sanatın müzik olduğu kabul edilmektedir. Bir milletin gelişmişlik düzeyini belirlemede müzik, önemli bir göstergedir. Müziğin, insandan insana uzanan evrensel bir dil olması, dili, dini ayrı insanları aynı ezgide birleştirecek güce sahip olması, ona, diğer sanat dalları içinde ayrı bir yer, farklı bir ayrıcalık vermiştir. “Müzik”, sözle anlatılmayanı anlatma sanatıdır. Sözcüklerin anlatabildiği, zekânın kavrayabildiği şeylerin çok ötelerine gidebilir. Müziğin alanı, belirsizliğin, elle tutulamayanın, düşlerin alanıdır. İnsanların bu dili konuşabilmelerini, Tanrının bizlere verdiği en büyük zenginliklerden biri olarak görürüm diyen orkestra şefi Charles Munch müziğin insanı nasıl eşsiz bir duygu ortamına sürüklediğini vurgulamıştır (Nesrin Biber Öz)
Bütün medeni dünya böyle düşünürken ve sanatsever bir gençlik yetiştirmek isterken biz nedense dindar bir gençlik yetiştirmek için çaba sarf ediyoruz. Hükümetin programındaki “anayasa değişikliğinin” temelinde de bu yatıyor. Amaçları, Türkiye’yi; Afganistan, İran gibi, bir İslam Cumhuriyetine çevirmek. İnsanların dinini bilmesi başka, yönetiminin İslam şartlarına göre olması başka bir şey. Hükümetin bu arzusu gizli saklı da değil. Bu projeye de okullardan başlanacağı aşikâr. Bunun emarelerini de zaten uzun zamandır görüyoruz. Dindar gençlikten ne anladığımızı da şöyle özetleye biliriz: Biat, anlamadan ezber, Tevekkül, durağanlık, dinler arası çatışma vs.
Bir avuç idealist insan, buna karşı durarak okullarda sanatsal faaliyetleri sürdürmeye çaba gösteriyor. Sorunlarımızdan birisi de; okullarda toplantı salonları (büyük bir eksiklik) olmadığı için, gösteriler için yer bulmak zorluğu oluyor. Beni üzen, çağdaş gözüken pek çok kurum ve insanların bu faaliyetlere bigâne kalmaları ve yardımcı olmamaları. Sanki herkes, bu bir ticari uğraş biz de bunun sorumlusuymuşuz gibi davranıyor. Bu yapılanlar sadece bir öğrenci gösterisi değil aynı zaman da ideolojik bir savaştır. Bu melekelerimizi kaybettikten sonra geri kazanmak çok zor olacaktır. Bence, siyasetteki tartışmaların en önemlisi budur. Çünkü bunu değiştirebilirlerse ne ekonominin, ne adaletin, ne özgürlüğün ne de afet bölgesine yardımın bir kıymeti harbiyesi kalmayacaktır.
Koronun gerçekleşmesinde büyük katkısı olan ANSİAD’a, Başkan Sayın Akın Akıncıoğlu’na ve Sayın Sarper Dermut’a; Antalya Filarmoni Derneği adına, teşekkürü bir borç biliriz.
On ilkokulun 400 kişilik çocuk korosu