Çok kötü bir alışkanlığımız var. Genelde, bir konunun esasında değil çevresinde dolaşıp duruyoruz. Atalarımız boşuna “ Zarfa değil mazrufa bak” dememişler. Geçen haftaki yazımda ekmeği özel sektör mü, kamu sektörü mü yapsın? diye tartışmıştık. Hâlbuki bunların hepsinden çok önemli olan ekmeğin nasıl olması gerektiğidir. Biliyorsunuz İngilizler Çini asırlarca esrarla uyutarak yönetmişlerdi. İlk aklımıza gelen şey “acaba birileri de bizi ekmekle zehirleyerek mi yönetmek istiyor ?” sorusu oluyor. Olay insana şaka gibi geliyor. Halkın fazla tükettiği bir ana besin maddesinin, hem besin değeri çok düşük olsun, hem tokluk hissi değil iştah hissi versin, hem zararlı katkı malzemeleri bulundursun, insanları aptallaştırsın ve sağlığını bozsun hem de biz bu maddeyi paramızla satın alalım. Üstüne üstlük bu maddeyi üretmek için kamu kuruluşları muazzam fabrikalar kuruyor. Kimse bunu konuşmuyor, çözüm üretmiyor. Bu yeni bir olay da değil, senelerdir devam eden bir süreç. Odatv den Mustafa Kaymakçı çok güzel bir araştırma yapmış ve bunu yayımlamış. Bu yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Konu, Ekonomiden, Kovidden, enflasyondan, pahalılıktan çok çok daha önemli. Aptallaşıyoruz, ölüyoruz ….. ölüyoruz arkadaşlar. (Bu konuya daha önce de değinmiştik)
“Dünya nüfusunun yüzde 1,05’sini oluşturan Türk halkı, ekmeğin yüzde 5,45’sini tüketiyor. Bu durum, Anadolu insanının temel gıda maddesinin ekmek olduğunu bir kez daha gösteriyor.
Türkiye’de insanlar, günlük enerjilerinin ortalama yüzde 44’ünü sadece ekmekten, yüzde 58’ini ise ekmek ve diğer tahıl ve tahıllı ürünlerinden sağlıyor.
Kişi başına günlük ekmek tüketimi 350-400 gram. Yoksul kesimde bu rakam 800 grama kadar yükseliyor. ( Avrupa’da bu miktar ~ 100-150 gram)
DÜNYANIN EN SAĞLIKSIZ EKMEĞİ TÜRKİYE’DE Mİ ÜRETİLİYOR?
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre; dünyanın en sağlıksız ekmeği Türkiye’de imiş. Bir araştırmaya göre atalık tohumlardan üretilmiş doğru ekmeği nüfusun ancak yüzde 1’i tüketiyormuş.
“Dünyanın En Sağlıksız Ekmeği Türkiye’de Üretiliyor” tezi konusunda “Dünya Sağlık Örgütü”ne ek olarak memleketimizde de hazırlanmış bir raporu ve bir web sayfasını tanık olarak görüşlerinize sunmak isterim.
Türkiye Ziraatçılar Derneği’nin hazırladığı “Ekmek Raporu-2010 “çalışmasına göre; “Genetik değişikliğin birinci fazı olan hibritleştirmek ile besin değeri düşürülen tohumlardan un elde edilmesi /Tahılın yetiştirilmesinde tarım kimyasallarının kullanımı /Un yapımındaki hileler ve kimyasal katkı maddeleri eklenmesi /Besinin % 90’dan fazlasını oluşturan rüşeym ve kepek kısmının undan atılmasıyla beyaz un üretimi /Aşırı miktarda maya kullanımı ve özellikle mayaların GDO’lu olması /Ekmeğe üretim aşamasında çok yoğun biçimde katkı maddelerinin eklenmesi /Ekmek üreten tesisler ve çalışanların temizlik koşullarına riayet etmemesi /Ekmeğin satış noktasına dağıtımı için kullanılan taşıma kaplarının çok sayıda virüs ve bakteri barındırması /Ambalajlanmadan satılan ekmeğe üretim, dağıtım satış ve tüketici tarafından seçilmesi gibi üretimden tüketime kadar geçen süreçte çok sayıda kirli elin temasıyla bulaşan bakteri ve virüsler /Satış noktasındaki saklama koşulları şeklinde devam eden sorunlar ne yazık ki toplumun gıda zannederek aslında zehir tüketmesine neden olmaktadır.(Tel: 532.507 56 42; www.gidahareketi.org - iletisim@gidahareketi. “www.aysukardesler.com “adlı web sayfasının tanıklığına da bakalım.)
…Her şeyimizi batıdan ithal etmeye başladığımızdan beri bu en temel gıda maddemiz olan ekmek de değişikliğe uğratıldı. Balon gibi şişirilmiş, içi kof, tadı lezzeti kalmamış, ekmek görüntüsü verilmeye çalışılmış bir garip nesne oluvermiş.
İşte adı ekmek olan bu garip nesneyi üretmek için biz diyelim on, siz deyin yirmi çeşit, kökenleri hakkında bilgimiz olmayan ve bize bilgi verilmeyen katkı maddesi ilave ediliyor artık. Bu katkı maddelerinin tüketiciye faydası olmadığı gibi üstelik zararı olabiliyor.
Katılma Nedenleri: Hamurun asidini arttırmak, Bayatlamayı geciktirmek, Ekmek hatalarını ve hastalıklarını düzeltmek, Su kaldırma oranını yükseltmek, Hacim artışı sağlamak, un rekoltesini yükseltmek vs gibi amaçlar için kullanılmaktadırlar.”
Yeniden anımsatmak isterim: Bu tespitler, piyasada ekmek üretiminde rol alan bir firmanın da ileri sürdüğü bilgiler.
ÇÖZÜM VAR MI?
Çözüm, atalık tohumlardan üretilmiş ekmek.
Çünkü bu şekilde üretilmiş ekmeğin glisemik indeksi ve glüten oranının düşük olmasına karşılık vitamin ve protein değerleri ile doyurucu özelliğinin yüksek olduğu biliniyor. 80 gram tam buğday ekmeği, bir kişinin günlük ihtiyacınızı karşılıyor ve gün boyu tok tutuyor, eşdeğeri olan 250 gramlık beyaz ekmek ise tok tutmadığı gibi sürekli acıktırıyor.
TAM TAHILLI EKMEK ÜRETİMİ İÇİN SEÇENEKLER NE?
Birincisi bireysel. Burada iki seçeneğimiz var. Ya atalık tohumlardan üretilmiş un alıp ekmeğimizi evde yapacağız. Ya da paramız yeterince varsa, daha doğrusu tuzumuz kuruysa butik mağazalardan satılan ve ederi 15-20 lira arasında değişen ekmek alıp tüketeceğiz.
Yönetimler üretim noktalarında tam buğday unundan kaliteli ve sağlıklı ekmek ve fırıncılık ürünleri üretebilirler. İkincisi toplumsal seçenektir. Burada devletin desteğiyle yerel yönetimlere büyük görev düşüyor. Haydi, yerel yönetim adayları! Biraz cesaret. Projeleriniz arasına “EKMEK MESELESİ, MEMLEKET MESELESİDİR VE DE BELEDİYELERİN MESELESİDİR” konusunu ekleyiniz ve tavır geliştiriniz.