Dil, bir milleti millet yapan en önemli unsurlardan biri olarak kabul edilir. Çok şükür; kadrini bilmediğimiz, köklü, gelişime müsait bir dilimiz var. Üstelik bu günkü teknik yazılıma da çok uyumlu. Pedagoglar “Anadilin” usavurmaya (muhakeme- raisonemant) en uygun dil olduğunu söylüyorlar. Bu nedenle ben de şöyle bir formül buldum: “Bir toplumun akıllı davranabilmesi için “Dili, Bilimi, Eğitimi ve Dini” Anadilinde olmalıdır”. Yoksa yabancı dil ile ezbere dayalı uygulamalar biraz hafızayı kuvvetlendirse de akıldan yoksun kalıyor. Akıllı bir toplum mu yoksa biat eden ezberci bir toplum mu olmak istiyoruz?
Bu konuları teker teker ele almaya çalışacağım:
- Konuşma dili iletişim ve anlaşma dilidir. Bir toplum ancak fertleri birbirleri ile anlaşabiliyorsa ilerler, güzel işler yapar. Aksi halde patinaj yapar durur. Maalesef dilimizdeki karmaşa fertlerin anlaşmasını; gerek yabancı kelimeler, gerek uydurma Türkçe terimler yüzünden, zorlaştırmaktadır. Bunun muhakkak bir çözüme ulaştırılması gerekiyor. Bu hususu, Arapça hayranı bir hükümetle düzeltmek oldukça zor gözüküyor. Türk Dil Kurumunun kuruluş nedeni de zaten budur. Benim bildiğim kadarıyla, bir tek İsviçre’de dört dil konuşuluyor. Yine de birliği; sanırım ekonomi güçlü olduğu için, çok iyi sağlayabiliyorlar.
- Bilim yapmak pozitif bir iştir ve tamamen akla dayanır. Bilim yapmak için temel unsurların öğrenilmesi, deneyler yapılması gerekir. Öğrenmenin en iyi yolu da muhakkak ki anadildir.
- Eğitim, öğrenmekle başlar. Yukarıda söylediğim gibi bunun da en kolay ve iyi yolu da anadildir. Okullarda öğretilen “Sokak yabancı dili” ile eğitim ne bilime ne sanata fayda sağlar. Kolejlerimizde uygulandığı gibi, fen derslerini bir lisan öğrenme aracı gibi kullanmak ana konuyu ihmal etmekten başka anlamına gelmez. Okullar bir araç olan yabancı dili bir amaç olarak sunmamalıdırlar. Tabii ki, iyi bir yabancı dil öğrenmek çok önemlidir. Ama bu özel metotlarla lisan derslerinde yapılmalıdır. PİSA sınavı sonuçlarına göre öğrencilerimiz; 66 ülke arasında, okuduğunu anlamada, matematikte ve fen derslerinde kırkıncı sıralarda yer alıyorsa burada bir sorun olduğu muhakkaktır. Yeterince anlamayan ve konular üzerine derinlemesine düşünmeyen bir nesil mi yetiştiriyoruz? Ezberci din pratiğinin buna etkisi var mı acaba?
- Hep İslam dininin akıl dini olduğunu söyleriz. Kuran-ı Kerimde en çok akıl sözcüğü geçer. Aklı olmayanlara din zorunlu kılınmamıştır. Oku ve anla diye başlar Kuran. Eğer siz okuduğunuzu anlamıyorsanız bunda da bir sorun var demektir. Sinan Meydan Sözcü gazetesinde şöyle yazmış: Medrese Kuran’ın Türkçeye çevrilmesine karşıydı. Medreseye göre Kuran “ilahi hikmetin anlaşılmaz söz olarak” kalmalıydı. Kuran’ı ancak din adamları ve ulema bilmeli, onlar halka yorumlamalıydı. Akıl değil Tam bir totem uygulaması. Bu gün de aynı durum geçerli. Tabii din adamları toplumdaki otoritelerini artırmak için bunu isteyecektir. Tarikatlar, tekkeler hep bu nedenle kurulmadı mı? Ondan sonra da halk istismar edilmiş ve sömürülmüştür. Çok zaman da, otoriteyi eline geçiren bu kurumlar devleti tehdit etmiş ve düzeni yıkmaya çalışmışlardır. Patrona Halil, Kabakçı isyanı, Fetö ayaklanması gibi. Siyasiler bu kurumları başlangıçta kullanmışlar, işin önemini görünce de karşı durup mücadele etmişlerdir. Medreselerde de eğitim Arapça idi ve maalesef öğrencilerin çoğu Arapça bilmiyorlardı. Artık eğitimin kalitesini siz tasavvur edin. Bu gün yabancı dille eğitim yapan okullarda ve üniversitelerde de durum pek farklı değil. İngilizce eğitim yapılıyor ama öğrenciler çoğunluğu doğru dürüst İngilizce bilmiyor. Arapçayı savunanlar, “Çok merak edenler Türkçe mealleri, tercümeleri okusunlar” diye ahkâm kesiyorlar. 83 milyonluk bir ülkede istatistiklere göre yüz bin okuyan varsa, insanların bu okumaları yapmadıkları açıktır. Hâlbuki tam tersi olması gerekirdi. İbadet anadilde olacak isteyen Arapçasını öğrenecek.
- Gelenekler genelde yaşamdaki alışıklıklarla oluştuğu için Arap ve Türk gelenekleri pek uyuşmaz. Coğrafyalarımız çok farklıdır. Başımdan geçen bir olayı anlatarak yazımı bitireceğim. Bir Cuma namazında Hoca Efendi cemaate şöyle sesleniyordu: Yemeği Peygamber efendimiz gibi yerde bağdaş kurarak ve sağ elinizin üç parmağı ile yiyeceksiniz ve sonra da ellerinizi koltuk altlarına silerek temizleyeceksiniz.
Gelenekler ve din uğruna hep yeniliklere karşı çıkan, matbaayı ülkeye sokmayan, kuranı matbaada bastırmayan, ezan hoparlörle okunmaz diyen, modern cami olmaz diyen yobaz dindar kesimdir. Olaylar gösteriyor ki sorun kamusaldır ve sadece özgürlükle değerlendirilemez. Bu Türkiye’nin büyük bir sorunudur ve usçu bir çözüm bulunması gerekmektedir. Günümüzde iktidar dindar olduğu için bir beklentimiz yok. Diğer taraf ise oy kaygısıyla ağzını açmıyor.
Din ve gelenekler de olsa, aklın ve vicdanın olmadığı her yerde insanlık felaketlerle karşılaşır. Dil ise usavurmanın bekçisidir.
Herkesin Yeni Yılını kutlar sağlıklı bir ömür dilerim.