Tuhaf bir huyumuz var: Bazen kendimizi hamasetle göğe çıkartır, mangalda kül bırakmayız, bazen de “Biz Türkler” Diye söze başlar ve en galiz hakaretleri kendimize ederiz.
Ne hamasete ne de aşağılamaya kalkmadan; olabildiğince gerçekçi olarak, somut örneklerle bu konuyu işlemek istedim. Nasıl böyle olduğumuzu anlamak için muhakkak yaşam biçimimizi araştırmak gerekiyordu. Bunu yaparken; konuyu daha iyi anlamak için, doğumuzdaki ve batımızdaki çok farklı iki ülke ile de Türkiye’ yi kıyasladım.
İşte, 10 maddede yaşantımızın özeti ve iki ülkeyle olan farklılıklarımız:
- Siyasi yapı
- Osmanlı: Toplum yöneten ve yönetilen olarak ikiye ayrılmış (Padişah ve halk)
- Avrupa: Feodal (Derebeylik) Avrupa‟da Soylular, oturdukları toprakların sahibiydiler. Her türlü hakka sahip olan ve şatolarda oturan soylular, yönetim ve askerlik işleri ile ilgilenirlerdi. Soyluluk babadan oğula geçerdi.
Soyluların en üstünde senyör denilen derebeyleri yer alırdı. Senyörlerin en büyüğü kral idi. Bundan sonra sırasıyla dük, kont, baron ve şövalyeler gelirdi.
- Yönetim biçimi
- Osmanlı: Monarşi ( Monarşi bir hükümdarın devlet başkanı olduğu ve tüm yetkileri elinde bulundurduğu bir yönetim biçimidir)
- Avrupa: Monarşi- Senyörlerin mevcudiyeti kralların otoritesini kısmen sınırlamıştır.
- Japonya: Monarşi
- Ekonomi
- Osmanlı: Provizyonist- Tüketiciyi ön plana alan iktisadi bir sistemdir. Amaç mal ve hizmetleri bol, ucuz ve kaliteli bulunmasın sağlamaktır. Osmanlıda mülkiyet olmadığı için ticaret gelişmemiş ve Avrupa’daki gibi burjuva sınıfı oluşmamıştır.
- Avrupa: Markantialist . Sömürücü bir sistemdir. Zenginliğin kaynağı olarak değerli metalleri görür. Markantelistler ihracatı teşvik eder fakat ithalata karşıdırlar. Ticaretin gelişmesi ile “Burjuva” sınıfı oluşmuştur.
- Japonya: Markantialst
- Eğitim
- Osmanlı: Sübyan okulları, Medrese, Enderun – Sübyan okulları ve medreseler çoğunlukla Arapça din eğitimi yapılan okullar idi. Enderun ise şehzadelerin ve devşirmelerin gittiği bir saray okulu idi.
- Avrupa: Kilise, Sivil okular- Burjuvazinin gelişmesi ile insanlar çocuklarının daha iyi yetişmesini istediler ve sivil okulları kurdular. Eğitim, Kadim Yunan sistemine göre yapılıyordu.
- Japonya: Okullar
- İnanç-Din
- Osmanlı: İslam
- Avrupa: Hristiyan
- Japonya: Konfüçyüs felsefesi
- Alınan miras
- Osmanlı: Fars ve Arap medeniyeti
- Avrupa: Yunan ve Roma medeniyeti
- Japonya: Çin medeniyeti
- Dil
- Osmanlı: Farsça, Arapça, Osmanlıca – İlk önce Farsça sonra Arapça resmi dil oldu. Sonraları Farsça, Arapça ve Türkçenin karışımı olan Osmanlıca kullanıldı.
- Avrupa: Grekçe, Latince, Anadil
- Japonya: Çin alfabesi-Anadil
- Yerleşim
- Osmanlı: Göçebe
- Avrupa: Avrupa
- Japonya: Japon adaları
- Beslenme (yılda)
- Osmanlı: Et 16 kg/kişi – Balık 8 kg/kişi – ekmek 120 kg/kişi – süt 20 lt/kişi – Yumurta 170 adet/kişi
- Avrupa: Et 28 kg/kişi – Balık 23 kg/kişi – ekmek 50 kg/kişi – süt 110 lt/kişi – Yumurta 250 adet/kişi
- Japonya: Et 42 kg/kişi – Balık 56 kg/kişi – ekmek (yaygın değil) – süt 41 lt/kişi – Yumurta 300 adet/kişi
- Okuma (yılda)
- Türkiye: 0,1 kitap /kişi
- Avrupa: 10 kitap/kişi
- Japonya: 25 kitap/kişi
Bu Listeden ortaya çıkan; önem sırasına göre, hususlar şunlar:
- Beslenme ve eğitimde açık ara çok gerideyiz.
- Ticaretin (Sanayinin) gelişmemesi ve Provizyonist sistem zenginleşmeyi engelledi. Savaşlarla elde edilen ganimetler azalınca ülke zor duruma düştü.
- Gerek sivil eğitimin gerek din eğitiminin anadilde olmaması ve ezbere dayanması insanların beyin nöronlarının körleşmesine sebep oldu. Bu da cahilliği artırdı.
- Genlerimizden gelen göçebelik huylarının da sonucu etkilediği muhakkaktır. İbni Haldun göçebe toplumların özelliklerini şöyle anlatıyor:
- Geçim biçimleri avcılık ve toplayıcılıktır.
- Yaşam biçimleri göçebedir.
- Tüketicidirler
- Savaşçı ve yağmacıdırlar.
- Yazılı kültürleri yoktur.
- Törelere ve geleneklere önem verirler
- Kurum ve kuruluş yoktur.
- Doğal bir yaşam vardır. Doğadaki güçlere inanırlar
- Bilim ve sanat çok ilkel bir aşamadadır.
Oldukça tanıdık geliyor değil mi?
İnsan yapısını üç unsura ayırabiliriz: “Vücut, akıl ve ruh” Sağlıklı olmamız için bunların hepsini iyi beslememiz gerekiyor. Sadece beslemek yetmiyor vücudumuzu ve aklımızı çalıştırmamız da lazım. Bunu sağlayan; ezbere dayanmayan sorgulayan eğitim ve spor. Ruhu besleyen ise sanat ve inançtır.
Beslenme, eğitim, spor ve sanat tüm faaliyetlerimizin altyapısını meydana getiriyor. Toplumda, bunlarsız yapılan tüm işler zorlama ve sürdürülebilir değildir.
Aradaki farkı kapatmak için; bu konulara, normalden fazla önem vermemiz gerektiğine inanıyorum.